Bu kapsamda, ülkelerini idare ederken zorluklarla başa çıkmak amacıyla bazı ülkeler “canavarlar akçaağaç sokağı” ortamları yaratmayı amaçlayarak bir süreliğine siyaseten nefes almak için tedbirler uygulamaya başlarlar.

Peki öyleyse nedir bu “canavarlar akçaağaç sokağında..”?

The Monsters Are Due on Maple Street (Canavarlar Akçaağaç sokağında), aslen 1960’ların televizyon programı The Twilight Zone’un (Alacakaranlık kuşağı) bir bölümüydü. Daha sonra bölüm çizgi roman haline getirildi. Hikaye insan doğası ve paranoya ile ilgilidir.

Hikaye sessiz, banliyö Maple Caddesi’nde başlıyor. Bir ışık parlaması, bir uğultu sesi ve ardından bir elektrik kesintisi eşliğinde bir gölge geçer. Bir anda insanlar sokaklarda spekülasyon yapıyor ve dünya dışı ziyaretçiler fikrinden söz ediliyor. Mahalle sakinlerinden Peter, etrafa göz atmak için gönüllü olur. Karakterler, uzaylıların mahallede insan gibi görünen bir aile olarak yaşayabileceğine inanıyor. Histeri hakim olur ve sakinler komşularını suçlamaya başlar. Herkes bir şüpheli ve mahalle huzursuzlaşıyor.

Canavarların paniği, bir gece, gölgeli bir figür görünene kadar istikrarlı bir şekilde artar. Ana karakter Charlie, bir av tüfeği alır ve korku içinde gölgeyi vurur. Ne yazık ki, keşif görevinden dönen Peter Van Horn ölür. Aniden, Charlie’nin evindeki ışıklar yanar ve kalabalık onu hem katil hem de elektriğin kesilmesinden sorumlu canavar olarak suçlamaya başlayınca paniğe kapılır. Bir cadı avı başlar ve mahalle öfkeli bir kalabalığa dönüşür. Dehşete kapılmış sakinler silah üretiyor, bir isyan patlak veriyor ve korku, sakinleri birbirlerini vurmaya itiyor.

Bitiş sahnesi, tepeden uçan nesnenin gerçekten de bir uzaylı uzay gemisi olduğunu ortaya koyuyor. Uzaylı gözlemciler, gücün manipülasyonu yoluyla kitlesel histeri yarattıklarını bilerek Maple Caddesi’ndeki isyanı izliyorlar. Sonunda, Maple Street sakinleri gerçek canavarlardı. Uzaylılar, Dünya’yı fethetmenin kolay olacağı sonucuna varırlar; insanlar kendilerini yok edecekler.

Günümüzde de “Canavarlar Akçaağaç Sokağı” girişimi gibi tedbirler uygulanıyor mu?

Bu soruya cevaplar aramaya başlayım şimdide;
Bunları yapmaya meyilli olan devletlerde hükümetin kriz yaratmak, korku aşılamak, histeriyi kışkırtmak, siyaseti istikrarsızlaştırmak ve sıkıyönetim uygulamak için zaten çeşitli yöntemleri olabileceği düşünmemek aptallıktır.

Çünkü bu tip devletlerde hükümetler, kasıtlı sağlık krizlerini üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı sivil huzursuzluk ve siyasi kargaşa üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı ekonomik istikrarsızlık üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı çevresel felaketler üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı iletişim kesintilerini üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı terörist saldırılar üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlı zihin kontrolü ve psikolojik savaşa yönelik propaganda üretecek araçlara ve bilgi birikimine sahiptir. Kasıtlık değersayımlı bir böyle bir devletin ve hükümetinin artık halkına hizmet etmek, özgürlüklerini korumak ve mutluluklarını sağlamak için var olmadığı asla unutmamalıyız.

Bazı devletler vatandaşlarla etkileşim kurmak ve onların görüş ve fikirlerini desteklemek için bir sosyal medya stratejisi üzerinde çalışmaktadır. Bu strateji, kamuoyunu teşvik etmeyi, kamu sağlığı ve güvenliğini teşvik etmeyi, sosyal meseleleri ele almayı ve kamu eğitimi ve farkındalık kampanyaları yoluyla kamu güvenliğini teşvik etmeyi içermektedir.

Dijital gelişmenin yönetilmesine yönelik kilit stratejilerden biride, teknolojinin vatandaşlar üzerindeki olumsuz etkilerine ve kamu sağlığı hizmetlerine duyulan ihtiyaca odaklanarak ele almayı amaçlayan kampanyaları hayata geçirmekteler. Kampanyalar aynı zamanda aşılar, taramalar ve taramalar gibi halk sağlığı hizmetlerini teşvik etmeyi ve halk sağlığı eğitimi ve farkındalık kampanyaları yoluyla halk sağlığı bilincini teşvik etmeyi de içermektedir.

Bu stratejilere ek olarak devletler, halk sağlığını iyileştirmeyi ve yoksullar üzerindeki sağlık hizmeti yükünü azaltmayı amaçlayan “Dünya Sağlık Örgütü” girişimlerini uygulamak için de çalışmaktadır. Ayrıca, hasta ve yaşlı insan sayısını azaltarak kamu sağlığı hizmetlerini iyileştirmeyi ve halk sağlığı hizmetlerini geliştirmeyi amaçlayan sağlık sistemleirni uygulamak için çalışmaktadır. Bir çok ülkede DSÖ ile ortaklaşa yürütülen bu sistem hastalıklardan veya aşı hasarlarından ölenlerin sayısını azaltmada ve kamu sağlık hizmetlerini iyileştirmede başarılı olup olmaması ise planlı pandemide şüpheleri artırmıştır.

Ancak DSÖ ile ortaklaşa yürütmeyi hedeflerine koyamak istedikleri ‘tek sağlık sistemi’nin endişe edici tarafı ise bu kapsamda, kamu sağlık hizmetlerini sözde iyileştirmeyi amaçlayan “Canavarlar Akçaağaç Sokağında” stratejisi ile hayata geçirmeye başlamış olmalarıdır. Devlet idarecileri bu stratejilere odaklanarak vatandaşlarını suni olarak oluşturdukları kıyamet olaylarının zorluklarını aşmalarına “özgürce” yardımcı olabilir ve gerekli kaynak ve hizmetlere erişimlerini sağlayabileceğini hedeflemiş gibi görünüyorlar.

Bu yöntemler vatandaşların özgürlükleri korumaz, aksine onlara tehdit oluşturur. Ancak insanların çoğu suni felaketlere kayıtsız kalırlar. Gerçeklikle yüzleşmek yerine kaçış yolu ararlar. Buna yakın zamandaki küresel covid19 krizini örnek gösterebiliriz. Canavar akçaağaç sokağındaki gibi bir senaryo dikkatleri dağıtır ve gerçeklerden soyutlar.

Mesela büyük felaket haberleri, suni siyasi krizler, geçmişten kısa alıntılarla hafızaları meşgul etmekte devletlerin gizli ajandalarını hayata geçirmek için çok iyi fırsatlardır. Günümüzde ise gerçek düşünceyle meşgul olmak çok önemlidir.

Modern bireyler artık güncel meseleleri derinlemesine düşünmüyor, onları gerçekten anlamadan ya da sorumluluk almadan duygusal tepkiler veriyor. İnsanların unutkanlığı ise artık sınır tanımıyor. Adeta balık hafızalı oldular. Bu da vatandaşları meşgül etmekle görevlendirilmiş idareciler ve propagandacıları için özellikle avantajlı bir durum. Zira belirli bir propaganda temasının, ifadesinin ya da olayının birkaç hafta içinde hatta iki veya üç gün içinde unutulacağına artık iyice emindir.

Herkesin cebindeki elektronik iletişim cihazların ve eğlence gösterilerinin dikkatleri dağıtmasının yanı sıra, medya yoluyla vatandaşlarını bölünmüş ve birbiriyle çatışma halinde tutmayı amaçlayan siyasi tiyatro tarafından da kutuplaştırılıyor.

Genelde anlatılan popüler bir araştırma anlatısında; kırmızı ateş karıncaları ile siyah karıncaların sonunda birbirlerini öldürene kadar savaştıkları bir senaryoyu tasvir eder. Ancak gerçek düşman ise ne siyah nede kırmızı karıncalar değil, kavanozu sallayan kişidir. Bu durum, sekülerler ile muhafazakârlar, siyahlar ile beyazlar ve maskeleri destekleyenler ile onlara karşı çıkanlar yada mRNA aşılarına karşı çıkanlar ile destekleyenler arasındaki çatışmalarla bugün toplumda yaşananlarla paralellik göstermektedir.

Buna bir örnek ülke göstermek gerekirse o ABD’dir.
BU metotlar Büyük Sıfırlama’nın (Great Reset) alt başlıklarıdır.

Bu makaledeki amaç, her şey gözümüzün önünde olurken aynı şeyleri gelecekte ülkemizin yaşamamasıdır. Dersler çıkarılmasına yardımcı olmaktır.

Sonuç olarak;
Kendimize sormamız gereken en önemli iki soru şudur!

  • Kavanozu kim neden sallıyor?
  • Kavanozlar hangi akçaağaç sokaklarında kapağının açılmasını bekliyor?

Bizde küresel ifşa olarak şunu söyleyebiliriz;
Yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. İnsanlar ise uyanık olduğu müddetçe şeytanın planları zayıftır…
Okuduğunuz ve uyanık kalmak istediğiniz için teşekkürler…