Bu hususlar yeterince net bir şekilde açıklanmamıştır. Yapılan açıklamalar da sadece maliyet ve fiyat analizlerinin seviyesinde kalmıştır. İktisadi yapının borca dayalı olması, yaratıcının insanlığa sunduğu rızıklar üzerinde de manipülasyon yaratmaktadır.
Allah’ın buyruğu şöyledir: “O, yüz çevirip giderse (veya bir işe koyulursa) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekinleri ve nesli helak etmek ister. Allah ise bozguncuları sevmez.’ [Bakara 205]”
Genetiği değiştirilmiş bitkisel veya hayvansal bir ürünün, maliyeti düşürmek için üretilmesi ve tüketilmesi konusunda insan sağlığı, dini kurallar ve çevre etkileri açısından; tıp uzmanları, bio-mühendisler, ilahiyatçılar ve çevre bilimcilerin görüşlerini almak isteriz tabii ki….
Ekonomik yapımız sürdürülebilir borçlanmaya dayandığı için üretim sistemimiz de buna uyum sağlamıştır. Özellikle tarımsal ürünler mevsimsel veya periyodik bir döngüde üretildiği için borcun bir sonraki döneme kadar ödenmesi gerekmektedir. Bu durum tarım işletmelerinin finansal olarak zorlanmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, yukarıda sözü edilen bilim insanlarının görüşleri pratikte işe yaramamaktadır.
Uzmanlar, GDO’lu üretimi aşağıdaki nedenlerle savunuyorlar. Bu nedenlerin hepsi, GDO’lu üretimlerin maliyetleri azalttığını gösteriyor. Ancak, finansal maliyetler düşük olsa bile, ekine, nesle ve canlı türlerine verdiği zararlar ölçülemez boyuttadır.
Savunma gerekçeleri olarak GDO’lu bitkilerin şunları söyleyebiliriz:
a-) Bu yöntemle üretilen bitkiler, çeşitli ilaç ve haşerelere karşı dayanıklıdır, bu da üreticiler için avantaj sağlar. Örneğin; mısır ve pamuk zararlı parazitlere, kanola ve soya haşere ilaçlarına, kabak ise çeşitli virüslere karşı direnç gösterir. Bu yüzden, bu genetik özellikler ihtiyaç duyulan ürünlere aktarılır. Farklı genetik özelliklere sahip GDO’lu ürünler, toprağa ve çevreye uyum sağlayabilecek bir ekoloji oluşturmaz. Bu yönüyle bu ürünlerin yetiştirilmesi, ilaçlama ve haşereyle mücadele için ek bir maliyete gerek kalmaması açısından faydalıdır.
b-) Bitkilerin susuz ortamda yetiştirilmesi, suya ihtiyaç duyan ürünler için bir çözüm olabiliyor. Bu ürünler, geleneksel yöntemlerle yetişemedikleri yerlerde, bu sayede yetiştirilebiliyorlar. Ancak, susuz yetişen ürünlerin insan sağlığına faydası yok. Hatta, genetik yapısına müdahale edilen bu ürünler zararlı olabilir. Bu ürünleri yiyen böcek ve küçük canlılarda, olumsuz etkiler görülebilir. Bu üretimin tek faydası, sulama maliyetinin olmaması veya çok az olmasıdır. Bu da, borç altında olan çiftçilere finansal bir avantaj sağlar.
c-) GDO ile elde edilen ürün, geleneksel yöntemlere kıyasla daha fazla ve büyük tanelidir. Ürünün gelişimi ve olgunlaşması da daha çabuk olur. Ürün miktarı çok olduğu için, birim maliyet düşer ve vade avantajı sağlanır. Bu sayede ürünün nakde çevrilmesi daha hızlı maksimize edilir.
d-) Sanayi ve teknolojinin gelişmesi, nüfus dağılımını, yapılaşmayı ve yerleşim planlarını değiştirmiştir. Bu durum çok ciddi bir sorundur. Uzun yıllar boyunca, tarımsal ekonomiye değer verilmemiş, sanayi ve teknoloji odaklı ekonomi desteklenmiş ve özendirilmiştir. Genç nesil, tarım alanlarından büyük şehirlere akın etmiştir. TÜİK’in verilerine göre; 1965 yılında kırsal nüfus toplam nüfusun %65’i iken; bu oran 2010 yılında %24’e düşmüştür. 2015 yılında ise bu oran %7,9’a inmiştir. Ekonomik zorluklar, köylerden kentlere göçü hızlandırarak, ekonomik faaliyetlerin dengeli dağılımını bozmuştur. Tarımdan kopan toplum, eksikliğini GDO’lu ürünlerle gidermek zorunda kalmıştır. Bu zorunluluk, devletin tarım politikasının meşrulaştırıcı gerekçesi olmuştur.
e-) Ürünlerin raf ömrünü uzatan dayanıklı genetik özellikler, bu nedenle tercih edilmektedir. Böylece; ekstra katkı ve ambalaj maliyetleri azalan ürünler, pazar ortamında daha uzun süre kalabilmektedir.
f-) Özellikle 2010 yılı sonrasında, yeni nesil GDO ile bitkiler üzerinden insanlar için tedavi amaçlı proteinler üretmek hız kazanmıştır. Bu yöntemle, ilaç tedavisinin maliyetinin düşürülmesi amaçlanmıştır. Yeni nesil GDO’nun insan sağlığına hastalık öncesinde fayda sağlayacağı düşüncesi ise oldukça yenidir. Çünkü GDO’lu ürünlerin insan sağlığına zararları göz önüne alındığında, bu iddianın şimdilik geçerli olmadığı daha açık görülecektir.
GDO’lu üretimin maliyet endişesiyle yapıldığını doğrulayan ortak bir özellik, şimdiye kadar sıraladığımız maddelerin hepsinde mevcuttur. Tarım sektörü de diğer tüm sektörler gibi, borç ve faiz baskısı altında, aşırı yöntemlere başvurmuştur. Bununla birlikte, küresel bir pazarlık anlaşmasını da önceden kabul etmiştir. Tek kullanımlık üretimi onaylayarak, genetik teknolojiye boyun eğmiştir.
Bu durumu daha iyi anlamak için; üretim sürecinde maliyetin ve finans faktörünün rolünü kısaca açıklayalım.
Üretim sürecinde, ürün elde edilene kadar harcanan değerlerin toplamına “maliyet” diyoruz. Toplam değeri belirleyen tek unsur ise; finans biriminin karşılığı olan “para”dır.
Üretim faktörleri, emek, sermaye, toprak ve girişimci olmak üzere dört ana gruba ayrılır.
Girişimci, emek, sermaye ve toprağı organize eder. Girişimci açısından, mevcut Borç Temelli Para Sistemi’nde, en zor ulaşılan ve geri ödenen faktör sermayedir.
Emek, insanın bulunduğu her yerde vardır. Bu konuda bir sorun yoktur. Toprak ise, toplumun demografik dağılımına ve ekonomik faaliyetlerin profiline göre uygun bir değişkenlik gösterir. Bu nedenle; toprak, girişimciye uygun bir ergonomi sağlar. Fakat; sermayeye erişim, piyasada dolaşan paranın sürekli çekilmesi sebebiyle zorlaştırılmıştır. Çünkü; para çekildikçe, piyasadaki miktarı giderek azalır. Azaldıkça da, paraya olan talep yükselir. Talebin yükselmesi, borçlanma oranını ve bankaların birikimli faiz gelirlerini arttırır. Başka bir deyişle işletmelerin finansman masrafları da aynı oranda yükselir.
Paranın vakumlanarak kısıtlı hale gelmesinin başlıca iki nedeni şunlardır:
- Bankaların, sanal bir şekilde para yaratıp borç vermesi ve bunun karşılığında gerçek para olarak taksitlerle geri almasıdır.
- Bankaların, gerçekte var olmayan veya çok az olan parayı faiz geliri sağlamak için defalarca satmasıdır.
Paranın kısıtlı hale gelmesi, tarım dahil tüm sektörleri paraya bağımlı kılmıştır. Ne yazık ki finans sektörü, tüm bilimleri ve inançları da alt kolları haline getirmiştir. Bu durum, farklı görüşleri öne çıkaran ve tartışmaya açan iki tür yaklaşımı ortaya çıkarmıştır. Din adamlarının fetvaları ile bilim adamlarının görüşleri arasında çelişkiler dikkat çekmektedir.
Tarımda da; GDO’yu destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında bir ayrışma vardır.
***
Şunu da asla unutmamalıyız;
Küresel Elit Şeytanların (KEŞ) insanları köleleştirme amacıyla hiçbir taşın altını boş bırakmamacasına gizli planlarına rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar, uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya geldiği ve çalıştığı müddetçe Adem’in nesline düşman olan Şeytanın ve Küresel İşbirlikçi yavru şeytanlarının planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın çalıştığımızın karşılığını vereceği yönünde kesin vaadi vardır.
Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve bir küresel planlarının daha ifşasını fark ettiğiniz için teşekkürler…
Guwuste.Com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de !!
(Get up and wake up! Stop the evil!)