Kurgunun Kıskacında Değişim Neden Mümkün Olmuyor?
24 Ağu 2024
- Paylaş:
Kurguların Dışına Çıkmak Mümkün mü?
Kurgular, sistemlerin temel yapı taşlarıdır. Sistemler, bu kurgulara göre şekillenir ve detaylandırılır. Eğer yönetimdeki ekibin idealleri sistemin kurgusuyla örtüşüyorsa, bu durum herhangi bir sorun teşkil etmez. Bu senaryoda, yönetimin görevi detayları tamamlamaktır. Bu, sürekli iyileştirme anlamına gelir. Her adım, sistemi güçlendirir ve kurguyu destekler.
Pratik Gelişmeler ve Kişisel Gözlemler
Eğer yönetimin idealleri kurguyla çatışıyorsa, öncelikle kurgunun değiştirilmesi ve sistemin yeniden yapılandırılması gereklidir. Bütünü göremezlerse, detaylarda kaybolurlar. Sonuç olarak, kurgu üstün gelir ve tüm çabalar kurgunun hizasına çekilir. Bu teorik girişin ardından, beni bu yazıyı yazmaya iten pratik gelişmelere değinmek istiyorum.
Geçenlerde önemli bir toplantıdaydık. İsimler önemli değil ama makamlar büyüktü. Orada biri bana, Mehmet Şimşek bakanımızın uygulamalarıyla yurt dışına ne kadar servet transfer edildiğini hesaplayıp hesaplamadığımı sordu. Sohbetin akışından, bu kadar para transfer ettik ama şu kazanımlarımız oldu, demeye hazırlandığı anlaşılıyordu. Sonra da bu kazanımlar üzerinden bir haklılık çıkarımı yapacaktı. Ben de bunun önemli olmadığını ve yanlış yere baktıklarını belirttim. Ardından burada özetleyeceğim uzun bir değerlendirme yaptım. Çok ilgiliydiler ve karşılıklı güzel bir düşünce alışverişi oldu.
Türkiye’nin Tarihsel Bağlamı
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve silah arkadaşları tarafından bir milli mücadele sonrası kuruldu. Ordu, kurucu unsur oldu ve her zaman ayrı değerlendirilmelidir. Onların idealleri tam bağımsız bir devlet oluşturmaktı. Ancak bu tam anlamıyla gerçekleşemedi. Siyaseten bağımsız olsalar da ekonomik bağımsızlık sağlanamadı. Dışarıdan gelen akıl, ülke ekonomisini bir perifer devlet ekonomisi olarak kurguladı ve buna uygun bir sosyo-ekonomik sistem oluşturuldu.
Siyasi Dönemler ve Ekonomik Sonuçlar
Bu sisteme göre ultra zenginler var. Bunlar, perifer oldukları merkezlere bağlıdırlar. O merkezlerin istediklerini üretir veya satarlar. Refahın kaymağını bunlar alır. Sonra, eğitimliler var. Bunlar genelde sistem operatörleridir. İyi çalışırlarsa, refah seviyeleri yüksek olur. Sistemi, kurgusuna göre sürekli güncellerler. Sonra, memurlar var. Bunlar kayıt tutuculardır. Neticede, geniş bir halk tabakası var. Bunlar da genel olarak ücretlilerdir. Esnaf ve zanaatkârlardır. Yerli milli üreticilerdir. Ülkemizde üretilen refah, bu kesimlere göre bölüştürülür. Klasik sol gelenek, bu sistemi tabandan tavana doğru çalıştırmayı önceler. Yapabilirler mi yapamazlar mı, ne yaparlar, onları ayrı değerlendiririz. Sağ gelenek ise halkın büyük desteğini alabilme kabiliyetine sahiptir. Bu kabiliyetle üç kez iktidar olmuştur: Menderes, Özal ve Erdoğan dönemleri. Bu iktidarlarında hep refahın yeniden bölüşümünü hedeflemişlerdir. Ancak bu bölüşüm, halka yönelik değil de kendi yerli ve milli zenginlerini oluşturmaya yönelik olmuştur. Temel kurguyu ve sistemi değiştiremedikleri için hikaye hep aynı şekilde son bulmuştur.
Önce kadrolar değiştirilmiştir. “Bizim” adamlar, rüyalarında bile göremeyecekleri kadrolara yerleşmişlerdir. Sonra yine “bizim” iş adamları üretilmiş ve güçlendirilmiştir. “Bizim zenginlerimiz” oluşturulmuştur. Fakat kurgu ve sistem değişmediği için hikayenin sonu hep yüksek enflasyon ve servet transferi ile bitmiştir.
Servet Transferi ve Gelecek Öngörüleri
Çünkü ekonomide perifer devlet kurgusu sonunda parayı periferi olduğunuz merkeze aktarır. O merkez de kısa zamanda temel kurgu ve sistemindeki zenginler ile sistem operatörlerini daha da güçlenmiş olarak sahaya sürerler ve desteklemeye devam ederler. Menderes Dönemi zenginleri nerede? O dönemin makam mevki sahipleri nerede? Devalüasyon ile zenginlerin hepsi battı. Kalanlar da temel kurgudaki zenginlere yem oldular veya ram oldular. Makam mevki sahipleri ise bir rüyada yaşıyorlardı. Dönemin sonunda uyandılar!
Peki, Özal Döneminin zenginleri nerede? Nerede o makam mevki sahipleri? Aynı akıbeti yaşadılar. Büyük devalüasyonlar ve krizler ile toz oldular. Makam sahipleri ise şahsi hikayelerini anlatıyor. O kadar. Şimdi de aynı akıbet yaşanıyor. Mehmet Şimşek, haydi diyelim ki iyi niyetle, bu akıbetin yöneticisi. Bu dönemde zenginleşmiş, üretici, sanayici, iş adamı vs. olmuş olanların hepsi batacak. Kaçan (!) kurtuldum zannediyor ama kurtulamayacak. Kaçmayıp ayakta kalabilecekler de temel kurgudaki zenginlere ya yem olacaklar ya da ram. Makam mevki sahiplerinin çoğunluğu zaten “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesini aşabilmiş değil.
Benim ısrarla servet transferi derken kastım işte bu minvaldeki değerlendirmelere işaret eder. Temel kurguyu ve ona hizmet eden sistemi yeniden yapılandıramazsanız, sistem sizi kendi kurgusuna göre hizaya sokar. Bu şekilde devam ederek sağ gelenek, aynı delikten üçüncü kez sokulmuş olacak! Yani, servet transferinin niteliği, niceliğinden daha önemlidir. Kaç para transfer edildi sorusundan ziyade, bu transferler ile refahın yeniden bölüşümü sosyo-ekonomik yapıyı nereye götürüyor, sorusu daha önemlidir. Evet, çok kasvetli bir yazı olduğunun farkındayım. Ama bunu siz istediniz!
Peki, ben bu olaya nasıl bakıyorum?
Bunu bir tek cümle ile cevaplandırabilirim.
Çıkmayan candan ümit kesilmez.
Bu ümitle, yazıp çiziyoruz işte!
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN
Guwuste com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de!
Okuyucularımız; kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girer…