‘Gıda dönüşümü’ gıdanın doğasını ve genetik yapısını sentetik biyoloji ve genetik mühendislik araçlarıyla değiştirebileceklerine inanan Küresel Elit Şeytanlar (KEŞ) adlı grubun, gıdaya, çiftçilere ve Adem soyundan gelen insanlara karşı başlattığı küresel bir savaşın adıdır.
Çiftçilerin çoğunun topraklarından kovularak kıtlığa ve gıda güvenliğinin tehlikeye atılmasına yol açan bir amaç vardır. Bu amaç, çiftçisiz çiftliklerin yapay zeka ile yönetilmesini ve kırsal alanların rüzgar çiftlikleri, güneş panelleri ve 5G/6G baz istasyonları ile kaplanmasını da kapsamaktadır.
Çiftçiler ise, neoliberal ticaret politikalarının yerli üretime zarar vermesine, ürün ithalatına, hükümetlerin tarıma yatırım yapmamasına, çiftçilere destek vermemesine ve gerçek dışı net sıfır emisyon hedeflerine karşı dünya çapında protesto gösterileri yapıyorlar.”
Tek Dünya Tarımı, BM, FAO, DSÖ, Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı ve Dünya Ekonomik Forumu gibi kuruluşların desteklediği küresel bir gündemdir. Bu gündem, Bayer, Corteva, Syngenta ve Cargill gibi şirketlerin teknoloji devleriyle işbirliği içinde yapay zeka ile yönetilen çiftçisiz çiftlikler, laboratuvarda üretilen gıdalar ve Amazon ve Walmart’ın hakim olduğu bir perakende sektörü oluşturmayı hedefleyen bir gıda ve tarım vizyonunu içermektedir. Bu gündem, ekonominin en tepesindeki kişilerin oluşturduğu bir kartel tarafından yürütülmektedir. Bu kartel, tedarikçileri ve e-ticaret platformlarını kontrol etmektedir.
KEŞ’lerin tarımsal sorun çıkarak girişimleri çözüm olarak sunuluyor
Bill Gates, tarımsal sorunlara çözüm olarak sentetik gübreyi öneriyor ve en büyük buluş olduğunu savunuyor. Oysa sentetik gübre, hem çevreye hem de toprağa büyük zararlar vererek çölleşmeye yol açıyor. Doğal olmayan tahıl diyetlerinin üretimini maddi olarak destekliyor. Gıda zirvesini New York’a taşıyarak Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor.
Gates’in iddia ettiği gıda ve tarımın çevresel sorunlarına en iyi yanıtın, rejeneratif tarıma ve gerçek gıdaya geçmek olduğunu savunmaktayız. Gates, sahte gıda üreterek gerçek gıdanın ortadan kalkmasına yol açacak koşulları oluşturmak istiyor. Gerçek bilim insanlarını ve doğal gıda üretenleri desteklemek için bir araya gelmeli ve bilim insanlarını korumak için harekete geçmeliyiz.
KEŞ’ler, insanlığı yok etmeye yönelik eylemlerde bulunuyorlar. Bunu durdurmak için doğal gıdanın ne kadar sağlıklı olduğunu ve bunun için de yerel öğrenme sistemlerine, organik tarıma ve küçük çiftçilere destek vermemiz gerektiğini kavramamız lazım. KEŞ’lerin tasarımı bizi felakete götürüyor. Çünkü büyük sıfırlama planlarını gerçekleştirememe endişeleri hâlâ içlerini kemiriyor. Bize bağımlı olmadan, özgürce, sağlıklı bir şekilde ve var olma hakkına sahip olarak yaşamamızdan korkuyorlar.
Dijital-şirket-finans kompleksi ve KEŞ’ler, gıda ve tarım yoluyla yaşamın ve insan davranışının tüm yönlerini değiştirmeyi ve denetlemeyi istemektedir. Bu kompleks, Birleşmiş Milletler, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve diğer uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla ajandasını küresel ölçekte koordineli bir biçimde hayata geçiren otoriter bir bölümdür.
Gıda ve tarım gündemi, gizli bir şekilde “gıda dönüşümü” olarak adlandırılmaktadır.
“Gıda dönüşümü”, dünyayı yüksek teknoloji, hassas tarım, veriye dayalı tarım ve yeşil üretim yoluyla beslemeyi amaçlayan ve sürdürülebilirlik ilkesini benimseyen küresel bir gündemdir. Bu gündem, “iklim krizi” söylemi ve karbon tarımı ve karbon ticareti ile ilişkili net-sıfır hedefi ile bağlantılıdır.
Bu, çiftçileri küresel şirketlerin, karbon ticareti dolandırıcılıklarının ve kurumsal yatırımcıların piyasa gereksinimlerine hizmet eden ve kendi servetlerini artıran şirket yönetimindeki bir tarıma mahkum etmeyi içerir. Çiftçiler, tüm riskleri üstlenirken kurumsal kâr ortaklarına dönüştürülmektedir. Toprağın bu sömürüyle metalaşması, insanlığı iklim çöküşünden ve Malthus kıyametinden kurtaracağı iddia edilen teknolojileri meşrulaştırmak için hatalı varsayımlar ve iklim korkutmacalarını kullanıyor.
Malthus felaketi ne anlama gelir?
Doğal kaynakların hızla azalmasının nüfus artışıyla ilişkisini açıklayan bir teoridir. 1798 yılında “Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme” adlı kitabında İngiliz nüfus bilimci Thomas Robert Malthus tarafından ortaya atılmıştır. Teoriye göre, nüfus artışı tarımsal üretim kapasitesini geçecektir. Malthus, felaketi önlemek için nüfus artış oranını düşürmenin veya ölüm oranını artırmanın gerektiğini savunmuştur. Bu, ya gönüllü doğum kontrolüyle ya da olumsuz koşulların yol açtığı ölüm oranının yükselmesiyle sağlanabilir.
Bu yönde resmi anlatıların sorgulanması, teknokratik devletcilik anlayışına sahip hükümetler tarafından engelleniyor, sansürleniyor ve sorgulayanlar marjinalize ediliyor. Hakim düşünce, plütokratlar ve merkezi güç tarafından belirlenen teknolojik yeniliklerin insanlığın tüm sorunlarını çözeceği yönünde. Bu kibirli ve şeytani zihniyet, kendi kendini enfekte eden aşılar, bitki ve insan genetiği mühendisliği, sentetik gıdalar, jeomühendislik ve transhümanizm gibi demokratik denetimsiz bir dizi teknolojiyi insanlığa zorla kabul ettirmeye çalışan bir otoriterliğe neden oluyor.
Öyleyse bu durumda ne görmemiz gerekir?
Eko-modernist paradigma, teknokratik istisnacılığın bir biçimi olarak, tarihsel güç ilişkilerini ve miraslarını yok sayarak güce ve tekno-bilimsel uzmanlığa öncelik verir. Teknoloji, yoksulluk, eşitsizlik, mülksüzleştirme, emperyalizm veya sınıf sömürüsü gibi sorunlara bir çözüm değildir. Aksine, tarım sektöründeki teknolojiler ve politikalar bu sorunları derinleştirerek hastalıkları artırır ve sağlığı bozar. Bu da KEŞ’lere hizmet eden bir sektör olan yaşam bilimleri sektörüne paralar kazandırır. Yaşam formlarının patentlenmesi, karbon ticareti, piyasa bağımlılığı ve arazi yatırımı gibi eko-modern politikalar, KEŞ’lerin zenginliğini artırmak ve kontrolünü pekiştirmek için tasarlanmıştır.
Bu nedenle, demokratik ilkeleri ve halkın iradesini hiçe sayan KEŞ’ler, gıda güvenliğine zarar vermek, tartışma alanlarını daraltmak, teknoloji ve politika yoluyla kendilerini zenginleştirmek ve insanlığın geleceği üzerinde tehlikeli bir oyun oynamak için tanrısal bir hakları olduğunu düşünüyorlar.
***
Şunu da asla unutmamalıyız;
Küresel Şeytanların insanları köleleştirme amacıyla hiçbir taşın altını boş bırakmamacasına gizli planlarına rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar, uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya geldiği ve çalıştığı müddetçe Adem’in nesline düşman olan Şeytanın ve Küresel İşbirlikçi yavru şeytanlarının planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın çalıştığımızın karşılığını vereceği yönünde kesin vaadi vardır.
Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve bir küresel planlarının daha ifşasını fark ettiğiniz için teşekkürler…
Guwuste.Com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de !!
(Get up and wake up! Stop the evil!)