Bazıları ise çaresizlikten olsa gerek, İsrail’e giden gemilere yönelik Husi Yemenlilerin saldırılarını direniş olarak görmeye çalışıyor olsalar da durum hiçte öyle değildir. Kızıldeniz’de devam eden çatışmalar, başta WEF olmak üzere Küresel Şeytanların organlarının dünyanın ekonomik ve siyasi sistemlerini yeniden yapılandırmasının sonucundan başka bir şey değildir.

Bu planlı stratejik bölgesel yayılma, son dört yılda meydana gelen önemli jeopolitik ve ekonomik değişikliklerden ayrı tutulamaz. Yemenli isyancı gruba verilen “sözde” destek ise, devam eden bu düşmanlıklarını etkilemediği gibi planlarının çalışmaya devam ettiği gerçeğini kabul edilmelidir.

2020’den bu yana, önemli jeopolitik gelişmelere bakalım;

2015 Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde 193 BM üye ülkesi tarafından kabul edilen 17 küresel kalkınma hedefinden oluşan Birleşmiş Milletler’in 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH’ler) ile uyumlu hale getirilmişti. Bu hedefler biyoçeşitlilik kaybı, sağlık hizmetleri, yoksulluk ve iklim değişikliği gibi alanlarda “sözde” dönüştürücü bir değişim yaratmayı amaçlamakta. Tüm ülkeler bu hedeflere 2030 yılına kadar ulaşmayı taahhüt etmiştir. SKH’ler insani ve çevresel sorunları ele alıyor gibi görünse de, mevcut ekonominin yıkıntıları üzerine inşa edilen son derece sömürücü bir ekonomik sisteme de yol açacağı aşikardır.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin önemli bir bileşeni olan döngüsel ekonomi, fosil yakıtlardan uzaklaşarak karbon emisyonlarını azaltmayı amaçlamakta. Bu geçiş, endüstriyel ekonomiyi döngüsel bir ekonomiye dönüştürecek ve uluslararası yönetişim, ticaret ve istihdam üzerinde etkileri olacaktır.

Döngüsel ekonomi, sahipler ve kiracılar olmak üzere iki katmanlı daha adil bir ekonomik yapı oluşturmayı hedeflemekte ve sürdürülebilir tüketimi teşvik etmekte. Dünya Ekonomik Forumu, kapitalist ekonomilerdeki doğrusal tüketim ve atık değer modelinden bu değişimi desteklemektedir. Burada varlık yöneticileri, sahiplik modellerini yeniden düşünerek etkilerini artırabilir ve şirketlerin yaşam döngüleri boyunca ürünlere sahip olmalarını ve bakımlarını yapmalarını sağlayabilir. Tüketiciler, karbon nötrlüğüne ulaşmak için malzemelere sahip olmaktan paylaşma, kiralama, yeniden kullanma ve geri dönüşüm gibi uygulamalara katılmaya geçecekler. Kaynakların kısıtlı olduğu bir ekonomide, büyük şirketler paylaşılan kaynaklara hakim olurken, halkın mülkiyet ayrıcalıkları elinden alınacak. Bu şeytani planı gerçekleştirmek içim yatırım devleri ise hızla fiziksel varlıklar edinmekte ve hizmet sağlayıcı olarak hareket etmektedirler artık.

Böylelikle özel sektörün ise BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SKH) uygulanmasındaki rolü, ulus devletlerin mali politikaları üzerinde önemli bir etki kazanmakta ve bu durum ulusal egemenlikle ilgili endişeleri artırmakta. Hedge fonları, bu geçişi daha cazip hale getirmek için, özel şirketlerin toplumun emanetçileri olarak hareket ettiği, üretim, dağıtım ve mülkiyeti kontrol ederken uluslararası piyasalar ve hükümet politikaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu “paydaş kapitalizmi” olarak sunmaktadır.

Yenilenebilir enerji ve malzemelere geçişe odaklanan bu değişim, hedge fonları fosil yakıtlardan vazgeçmeye ve SKH’lerle uyumlu şirketlere yatırım yapmaya yöneltti haliyle. Merkez bankaları ve milyarder hayırsever vakıfların başını çektiği küresel bir kamu-özel ortaklığı, dünyayı çok paydaşlı bir küresel yönetişim modelini içeren “yeni bir normale” göre yeniden şekillendirmeyi kendine görev edinmiştir. Kızıldeniz’deki gerilimler bu kapitalist dönüşüme katkıda bulunuyor, ancak bu çatışmadan önce yaşanan ve SKH’lerin uygulanmasını hızlandıran küresel olayları anlamak ve herkese anlatabilmekte çok önemli.

Pandeminin ise; küresel enerji talebi ve tüketici davranışları üzerinde derin bir etkisi oldu. WEF’in ebedi CEO’su Klaus Schwab ise bunun Dördüncü Sanayi Devrimi’ni tetiklediğini savunuyor. Teknokratlar krizin dönüştürücü potansiyelinin farkına vararak otomasyon ve yapay zeka yoluyla daha çevreci istihdam uygulamalarına yol açtılar. Kapanma, karbon yoğun yakıtlara olan talebi azalttı ve ekonomik teşvik stratejilerinde sürdürülebilirliği vurguladı. Birçok kişi de COVID-19’u hafifletme çabalarını emisyonları azaltma çabalarıyla karşılaştırdı. ?

Ukrayna’daki savaş küresel gıda fiyatlarında istikrarsızlığa neden oldu ve AB’nin Rus petrol ve gaz ithalatını yasaklaması fosil yakıt bağımlılığını azaltma ve yeşil enerjiye geçiş ihtiyacını vurguladı. Nordstream boru hatlarına yapılan sabotaj enerji piyasasını sekteye uğratarak hayat pahalılığını artırmış ve laboratuvarda yetiştirilen et gibi sürdürülebilir proteinlere olan ilgiyi artırmıştır. Bu olay aynı zamanda Avrupa ve Rusya arasındaki enerji bağlarını da kopararak, yenilenebilir enerjinin ekonomik iyileşme için öneminin altını çizdi.?

Kürese Şeytanlar İsrail ve Hamas arasındaki çatışma gibi, Orta Doğunun her yerinde kargaşa yaratarak Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini (SKH) ilerletmeyi amaçlıyor. Çatışma dünya çapında önemli ekonomik yansımaları olabilecek hayati bir ticaret yolu olan Kızıldeniz’e sıçradı. Bu deniz yollarından yapılan sevkiyatlarda yaşanacak aksaklıklar, yakıt maliyetlerinin ve sigorta primlerinin artmasına yol açabilir ki bu da hem enerji tüketicilerine hem de gemi sahiplerine fayda sağlayacaktır.

ABD, Husi saldırılarını caydırmak için Suudi Arabistan ve BAE’yi deniz ittifakına katılmaya ikna etmekte zorlanıyor. Husilerin insansız hava aracı fabrikalarına yönelik hedefli saldırılar ve gelen gemilere yönelik ambargo, Husilerin Suudi ve BAE petrol üretimine yönelik saldırılarına yol açabilir. Husi füzelerinin ve insansız hava araçlarının ana tedarikçisi olan İran’ın bu tırmanan durumun uzun süre dışında kalması da pek olası değil. İran ile büyük enerji ihracatçıları olan Körfez şeyhlikleri arasındaki gerilim, dünyanın en önemli petrol sevkiyat hattı olan Hürmüz Boğazı’na da sıçrayabilir.

Kızıldeniz’deki ilave ablukalar, önemli bir gelir kaynağı olarak Süveyş Kanalı transit ücretlerine dayanan Mısır ekonomisini tehdit edebilir. Kızıldeniz trafiğinin uzun süre aksaması Mısır’daki toplumsal huzursuzluğu daha da körükleyebilir. Stratejik geçiş noktalarındaki kargo gemilerine yönelik misilleme saldırıları, yeni bir enerji krizi yaratmak, küresel tedarik zincirlerini bozmak, hayat pahalılığı krizini şiddetlendirmek ve enflasyonist baskıları arttırmak gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir.

İsrail ve Hamas arasındaki çatışma da geleneksel enerji kaynaklarına meydan okuduğu ve SKH’lerle uyumlu olduğu için önemli ekonomik etkilere sahiptir. Güç, karbon ayak izi takipçileri ve karbon kredileri aracılığıyla kamu harcamalarını sıkı bir şekilde kontrol edebilecek olan paydaş kapitalistlerin elinde yoğunlaşacaktır.

İsrail ve Hamas arasındaki çatışmanın net sıfıra doğru hareketi hızlandırmaktan daha geniş etkileri olabilir. Husi saldırılarının ekonomik etkisi, İsrail üzerinden alternatif ticaret yollarının geliştirilmesini teşvik ederek jeopolitik gücü İsrail’in lehine değiştirebilir. İsrail, Arap ama Müslüman komşularıyla işbirliği içinde, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan yeni bir ticaret ekseni, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) kurma hedefiyle büyük bir dönüşümün eşiğinde. Bu gelişme, İsrail’in Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında önemli bir bağlantı haline geldiği ve Mısır’ın kıtalararası ticaret yolları üzerindeki tekeline meydan okuduğu bir Yeni Orta Doğu’ya yol açabilir.

Analistler devam eden soykırımın, İsrail’in güney limanı Eilat’ı Gazze üzerinden Akdeniz’e bağlayacak Ben Gurion Kanalı’nın (BGC) inşasının habercisi olabileceğini düşünüyor. Kıyı bölgesinin kontrolünü ele geçiren Siyonistler aynı zamanda Gazze’nin deniz sahasındaki gaz ve petrolün de kontrolünü ele geçirerek Refah Koridorunun gelişimini hızlandıracaklardır.

BGC’nin oluşturulması, seyahati iyileştirme, Süveyş Kanalı’ndan daha hızlı navigasyon sağlama ve nakliye sıkışıklığını azaltma potansiyeline sahiptir. İsrail Çevre Bakanlığı, 2030 yılına kadar %40 yenilenebilir enerji hedefi de dahil olmak üzere Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (SDG’ler) ulaşmaya kararlıdır. Bu durum, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Khan Younis gibi yeşil enerji merkezi haline gelebilecek bölgeler için fırsatlar sunuyor.

Dünya Ekonomik Forumu, 2030 yılına kadar uluslararası kurallara dayalı düzenin çok kutupluluğa doğru kayacağını ve ABD’nin artık baskın küresel güç olmayacağını öngörmekte sanki. Washington’un etkisi azaldıkça ve BRICS gibi yeni güç blokları küresel ticaret ve yatırımda önem kazandıkça, çok kutupluluğa doğru bir kayma olasılığı artmakta. Orta Doğu’daki jeopolitik durum, İsrail’in Dördüncü Sanayi Devrimi’nin ön saflarında yer alması nedeniyle finansal ve teknolojik gücün Tel Aviv’de yoğunlaşmasına yol açabilir.

  • Yeni ekonomi koridoru ile İsrail, nakliye hattının stratejik küresel oyuncu haline gelebilir mi?
  • Küresel gücün yeniden dağıtılması, yeniden düzenlenmesi ve kurallara dayalı düzenin değişmesi, İsrail’in Kudüs merkezli küresel merkezi bir oyuncu olmasına yol açabilir mi?

2030’a kadar Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) için yaygın destek toplamayı amaçlayan küresel şeytanların kaos temelli uzun vadeli stratejik hedeflerini destekleyen jeopolitik manevralara karşı uyanık ve dikkatli olmak çok önemlidir.

Şimdi makalenin girişindeki soruyu tekrar yazıp, cevabını verelim;

Müslüman görünümlü Arap liderlerinin Filistinlileri yüzüstü bırakarak İsrail-Hamas çatışmasını çözmeye yönelik müzakereleri durdurmalarının altında yatan sebepler ne olabilir?

– Tabii ki bu pastadan pay almak için İsrail’i üzmemek!!
***

Küresel Şeytanların insanları köleleştirme gizli planlarına rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar ise uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya geldiği ve çalıştığı müddetçe Adem’in nesline düşman olan Şeytanın ve Küresel İşbirlikçi yavru şeytanların planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın çalıştığımızın karşılığı vereceği vaadi vardır.

Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve bir küresel planlarının daha ifşasını fark ettiğiniz için teşekkürler…

Guweste.Com
“Get up and wake up! Stop the evil!” (Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de.!)