Kalk Ve Uyar! Kötülüğe Dur De!

Hero Image

Çiçek Aşısının Karanlık Tarihi

  • 22 Haz 2024

  • Paylaş:
Blog Detail Header

Çiçek Aşısının Karanlık Tarihi

 

Çiçek Aşısının Gizlenen Gerçekleri ve Tarih Boyunca Süregelen Tehlikeler

 

Çiçek aşısı, tıbbın en büyük başarılarından biri olarak görülür. Ancak, güvenlik ve etkinlik konularındaki tartışmalar tarihin her döneminde olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Bu yazı, çiçek aşısının geçmişini ve güvenilirlik eleştirilerini inceleyerek, modern tıbbın bu konudaki yaklaşımını değerlendirmeyi hedeflemektedir.

 

Çiçek Aşısının Tarihçesi nedir?

 

Önce resmi klasik anlatıyla başlayalım;

 

Resmi anlatıya göre; Edward Jenner, 1796’da çiçek hastalığına karşı aşıyı geliştirdi ve bu, hastalığın dünya çapında ölümlere engel olması yönünde bir harekete öncülük etti. Aşı materyali, 1898 yılına dek kişiden kişiye aşılama yöntemiyle aktarılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, 1959’da çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için bir kampanya başlattı ve 1980’de hastalığın tamamen yok edildiğini duyurdu. Çiçek aşısı, evrensel çocuk aşı programları ve geniş çaplı aşılama kampanyaları aracılığıyla genişletildi.

 

Gerçek ise çok daha başka... Öyleyse başlayalım anlatmaya;

 

1796 yılında, İlgiltere de bir kasaba doktoru olan Dr. Edward Jenner, J. Phipps adında bir çocuğa ölü bir inekten aldığı inek çiçeği virüsü zerk etti. Bu deneyin sonunda Jenner, bu aşıların çiçek hastalığına karşı sonsuz koruma sağlayacağını vadetti. İlerleyen süreçte, ücretli aşıcı ordusu kuruldu ve hükümet desteğiyle kitlesel aşılama başladı. Ancak, kitlesel aşılamadan sonra çiçek hastalığı vakaları endişe verici bir sıklıkla ortaya çıkmaya başladı. Bazı vakalarda, bizzat Jenner tarafından gerçekleştirilen aşılamadan sonra 535 çiçek olgusu saptandı ve bu kişilerin 150’si ağır hastaydı.

 

1884 yılında, W. Tebb, “Compulsory Vaccination in England” kitabında şunları yazdı: “Aşı, 1853 yılında bir Parlamento Yasası ile zorunlu hale getirildi; 1853’ten beri, her biri bir öncekinden daha şiddetli olan üç çiçek hastalığı salgını yaşadık.” Tebb’in kitabında yer alan grafik, aşılama sonrası çiçek hastalığı vakalarının 1845’te önceki oran olan %4’ten %45 ve %64’e istikrarlı bir şekilde yükseldiğini gösteriyordu. 1865’te %78, 1875’te %90 ve 1885’te %96’ya ulaşmıştı.

Aşılama, hastalığı kesinlikle azaltmadı. “Aşılama yasaları sonraki 20 yıl içinde, önceki 20 yıla kıyasla daha fazla insanın çiçek hastalığından ölümüne sebep oldu.” 1900 tarihli bir makalesinde Dr. Harman, Almanya’da 1870 ve 1885 arasında bir milyon kişinin çiçek hastalığından öldüğünü ve bunların tamamının aşılı olduğunu belirtti. 1888’de yüksek oranda aşılanmış bir nüfusa rağmen, çiçek hastalığı İtalya’da birçok köyü ve kasabayı harap etti. Dr. Ruata, “İtalya’nın birçok köyünde ve kasabasında binlerce insan çiçek hastalığından öldü. Bu insanlar mükemmel şekilde aşılanmıştı,” dedi.

 

Dr. Simon L. Katzoff, Japonya’ya dair incelemelerinde, 1896’da kabul edilen kanunun her beş yılda bir aşılamayı zorunlu hale getirdiğini, ancak ertesi yıl 41.946 çiçek hastalığı vakası ve 12.276 ölümle karşılaştıklarını belirtti. Amerika’da da aşılamalara rağmen ölümler yaşandı. 1871’de New York ve Philadelphia’yı vuran korkunç bir çiçek hastalığı salgını, tarihlerinde hiç olmadığı kadar çok insanı öldürdü. 1868 sonunda Chicago’da şehrin 241.000 sakininden 230.000’i çiçek hastalığına karşı aşılanmıştı. Ancak, 1872’de iki binden fazla kişi çiçek hastalığına yakalandı ve bunların dörtte birinden fazlası öldü.

 

Dönemin aşı uygulamasına bağlılığı nedeniyle aşıdan kaynaklanan ölümlerin yeterince rapor edilmediği dahi iddia edildi. Ipswich Journal, 7 Kasım 1876 yayınında, aşılama ve yeniden aşılamadan kaynaklanan ölümlerin örtbas edildiğinden bahsetti. Tüm çiçek hastalığı salgınlarının, aşılamayı zorunlu kılan yasaların katı ve sistematik bir şekilde uygulandığı ülkelerde görülmesi su götürmez bir gerçekti. Bu aldatmacaya karşı ilk toplum hareketi, İngiltere, Leicester sakinleri tarafından gerçekleştirildi.

 

 

1867’de İngiltere’de, çocuklarına üç aylıkken aşı yaptırmayan ebeveynlere para cezası ve hapis cezası uygulayan zorba bir yasa çıkarılmıştı. Bu yasaya göre ücret ödeyemeyenler hapse atılır, yine bu insanların tüm mallarına el konulur ve ardından malları satılırdı. %95 aşılama oranına sahip bir şehir olmasına karşın çiçek salgınıyla kavrulan halk, para cezası ödedikten, hapis yattıktan ve aşı yaptırmadıkları için mallarını kaybettikten sonra bıkmıştı. 24 Mart 1885’te İngiltere’nin Leicester kentinde ilk aşı karşıtı hareket gerçekleşti.

 

Gösteriye ülkenin her yerinden delegeler katılırken, Fransa, İsviçre, Belçika, Almanya ve Amerika’dan da birçok sempati mektubu alındı. Fransızca bir pankart dikkat çekiyordu: “Ne Para Cezası Ne De Hapis Cezası Aşıların Zehir Olduğu Gerçeğini Değiştirmez!” Sonunda gösteriler sonuç verdi ve Leicester hükümeti yeni bir hükümetle değiştirildi. Yeni hükümet, 1840’larda Trail, Graham ve Jennings gibi sağlıkçıların desteklediği çiçek hastalığına karşı sanitasyon ve sağlığı iyileştirme programını yürürlüğe koydu.

 

Bu sanitasyon ve sağlığı iyileştirme programı şunları içeriyordu: kanalizasyon bertarafı, sokakların, arka bahçelerin, ahırların vb. temizlenmesi, taze sebzelerin, sütün ve diğer hayati gıdaların hızla taşınabilmesi için yolların iyileştirilmesi, su kaynaklarının iyileştirilmesi ve kirlenmeye karşı korunması, kentlerdeki nüfus yoğunluğunu azaltmak için banliyölerde konut projeleri inşa edilmesi.

 

Sanitasyon programı kısa sürede sonuç verdi ve Leicester halkı çiçek salgınını yendi. Dr. Killick Millard, yaklaşık 300.000 nüfuslu Leicester şehrinin 30 yıldır çiçek aşısını terk ettiğini ve buna müteakip çiçek hastalığı ölümlerinde muazzam bir düşüş yaşandığını, 20 Şubat 1915’te British Medical Journal’de yayınlanan “Aşı Sorusu” isimli mektubunda anlattı. Leicester’ın çiçek hastalığını sanitasyon programı ile yenmesi, giderek aşı yasalarına karşı çıkılması yönünde insanları teşvik etti. Hükümetlerin aşı yasalarını gevşetmesi ve artan aşı reddi sonrası çiçek hastalığı ölüm oranları büyük ölçüde düşmeye başladı.

 

İngiltere ve Galler’den gelen resmi istatistik tablosu, çiçek hastalığı ölümlerinin, aşı reddinden sonra nasıl düştüğünü gösteriyordu. Aşılamanın en yüksek seviyesinde ölüm oranları rekor seviyelerdeyken, nüfusun %70’e yakınının aşı reddi sonrası bu oran sadece %1,4’e düşmüştü.

 

1800 sonlarından itibaren hükümetlerin aşılamayı terk etmeye başlaması, temiz su sağlanması, insan ve diğer atıkların uzaklaştırılmasına yönelik projeleri kademeli olarak hayata geçirmesi çiçek hastalığını bitirme noktasına getirdi. Özetle, çiçek hastalığı aşılama ile son bulmadı; hangi sebeplerden peyda olduysa, bu sebepler üzerinde sistemli bir tanzim ve iyileştirme programı uygulandığında son buldu. Aşılar, mevcut hastalığı daha ölümcül kılmaktan ve yeni salgınlar doğurmaktan başka bir işe yaramadı.


 

Aşının Güvenliği ve Etkinliği Üzerine Tartışmalar
Tarihi Eleştiriler ve Doktorların Görüşleri

 

Çiçek aşısının “güvenli ve etkili” olduğu ifadesi tarih boyunca tartışma konusu olmuştur. Aşı materyali yalnızca ineklerden değil, çeşitli hayvanlardan ve insanlardan (hatta çiçek hastalığından ölen kişilerin bedenlerinden) elde edilmiştir.

 

Modern tıp, çiçek aşısı ve diğer aşıları genellikle kabul etmektedir; ancak tarihte birçok doktor bu uygulamalara karşı çıkmıştır. Aşının ciddi yan etkileri olabileceğini, ölümlere yol açabileceğini ve bazı durumlarda çiçek hastalığından daha tehlikeli olabileceğini ortaya koymuşlardır. Aşıyı “zehir” olarak nitelendiren ve çocuklara zorla uygulanmaması gerektiğini savunanlar, aşının ciddi sağlık sorunlarına ve ölümlere neden olduğunu, hatta bazı durumlarda sifiliz gibi hastalıkları yaydığını için anlamsız olduğu vurgulamışlardır.

 

Aşılar, sadece sağlık yönünden değil, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Aşıların halkın ve devlet hazinelerinin parasını bir avuç küresel elitler için israf ettiği ve fonlanan birçok tıbbi profesyonellerin çıkar amaçlı etik olmayan davranışlarına sebep olmaktadır.

 

Aşıların tarihsel ve modern eleştirileri, sağlık haberleri gibi konular, özellikle planlanan COVID-19 pandemisi döneminde mRNA ve grafen içeren aşılarla ilişkilendirilen yeni hastalıklar ve ölümlerin özellikle Birleşik Krallık’a bağlı ülkelerde, ABD ve İsrail’de artış göstermesi, ayrıca aşıların içinde son dönemde tespit edilen nanoteknolojik mikro bileşenlerin bulunması, aşı reddi ve tereddüt eğilimlerinin artmasına önemli faktörler olarak görülmektedir.

 

Türkiye de ise herhangi bir sağlık sorunu için devlet ve üniversite hastanelerine gidenler onkoloji servis ve polikliniklerinin bekleme salonlarına ve kapı önlerinde her geçen gün artan kalabalıklar dikkat çekicidir. Bu da kanserin artışının aşılarla fark ettirmeden desteklendiği şüphelerini güçlendirmektedir.

 

Sonuç olarak, sadece çiçek aşısı değil, özellikle COVID-19 pandemisi sonrası, gelecekteki “hastalık x” senaryoları için planlanan kuş gribi pandemisi dahil, piyasaya sürülecek tüm aşıların, merak edilmesi, sorgulanması ve yüksek sesle itiraz edilmesi bir tercih olmaktan öte, bir zorunluluk haline gelmiştir.

 

Bunları şimdiden bilsek iyi olur!!

 

Guwuste com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de!

 

Okuyucularımız içeriği kaynak göstermek şartıyla izin almadan kullanabilirler…

 

Kaynaklar;
1-) https://people.wku.edu/charles.smith/wallace/zAnon1889JanWestRev.pdf
2-) https://dissolvingillusions.com/wp-content/uploads/2021/07/Vaccination-In-Italy.pdf
3-) https://archive.org/details/emergenceofmoder0008nevi/page/n493/mode/2up
4-) https://academic.oup.com/jah/article-abstract/44/2/372/710638
5-) https://www.britishnewspaperarchive.co.uk/search/results/1876-11-07

Makale Yazarı

Article Author

Sadi ÖZGÜL

Yazar

Yazarın Diğer Yazıları

Paylaş:
Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.