Eşcinsel Aktivizme Eleştiriler (3)
07 May 2024
- Paylaş:
Eşcinsel Aktivizmine Yönelik Sorular ve Eleştiriler (3)
İnsanların eşcinsel aktivizmini eleştirmelerinin birçok sebebi bulunmaktadır. Bu sebepler, farklı sosyal sistemler, kültürel inanışlar ve bireysel perspektiflerden kaynaklanmaktadır.
İtirazlar genellikle dini ve kültürel değerlere, ahlaki ve etik endişelere, ve sosyal değişim korkusuna dayanır; bu korku, yerleşik sosyal yapıları veya geleneksel normları sarsabilir. Bu serinin üçüncü bölümünde, eşcinsel aktivistlere yönelik önemli eleştirilere devam ediyoruz.
Emperyalist sistem pedofili, ensest, zoofili ve robot seksi üzerinde de çalışıyor;
Küresel Elitler, zoofili ve pedofili konusundaki tutumlarını haklı çıkarmak için bilimsel araştırmaları kullanıyor ve bunların normal duygusal eğilimler olduğunu iddia ediyorlar. Eşcinselliği kabul ettikleri gibi zihinleri de buna alıştırmaya başladılar. Avrupa’da ZETA ve Rene Giuon Derneği gibi kuruluşlar hayvanlarla cinsel ilişkiyi içeren zoofilinin yasallaşması için kampanya yürütüyor. Avrupa’da pedofilik uygulamalar, reklamcılık, moda ve gösteri dünyasında çocuk modelliği de dahil olmak üzere uzun süredir yasaldır. Pedofilinin bir suç mu yoksa hastalık mı olduğu da tartışılıyor. Eğer bir hastalık olarak tanımlanırsa, suç olmaktan çıkarılabilir. Eğer bir cinsel yönelim olarak görülürse, toplumsal cinsiyet eşitliği bayrağı altında korunabilir.
Küresel Elitlerin çocuklara ve genç ergenlere yönelik cinsel duygu ve arzuları özgürlük kapsamında meşrulaştırdığını kabul edersek, bunu normal kabul edip etmeyeceğimizi düşünmek önemlidir. Bu durum çocukların istismarına yol açabilir, ruh sağlıklarını bozabilir, travmalara neden olabilir, özgüvenlerini kırabilir, öğrenme motivasyonlarını zayıflatabilir.
Eşcinsel örgütlerin fuhuş mafyası ile birlikte çalıştığı iddiaları ciddiye alınmalıdır.
Eskiden eşcinsel olan ve şu anda eşcinsel hakları karşıtı bir grubun kurucusu olan Ertuğrul Tulpar, eşcinsel örgütlerin fuhuş endüstrisi ile çalıştığını söylüyor. Bunun bir suç olduğunu ve derinlemesine araştırılması gerektiğini çünkü hafife alınacak bir şey olmadığını söylüyor.
Bilimsel nesnellik açısından eleştiri:
LGBT bireyler, eşcinselliğin doğuştan, genetik ve hormonal faktörlerle ilişkili olduğunu ifade ediyorlar. Ancak, bilimsel çalışmalar eşcinsel bireyler ile heteroseksüel bireyler arasında belirgin bir genetik veya hormonal farklılık olmadığını ortaya koyuyor. Bu, bilimsel objektiflik ve kanıtların tarafsız değerlendirilmesinin önemini vurguluyor. Bilimsel bulguları ‘ataerkil bilim’ veya ‘heteroseksist bilim’ olarak etiketlemek önyargılı ve bağnaz bir yaklaşım olabilir. Bu nedenle, önyargı ve bağnazlıktan uzak durmak adına, bu konuların yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
LGBT’nin Bilim Felsefesinden Eleştirisi:
Bilim, tıp, sosyoloji, psikoloji ve antropoloji gibi alanlar, ekolojik zenginliğin, biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların yok oluşuna odaklanarak emperyalist güçlerin araçları haline gelmiştir. Vücudumuzun sahipliği ve haklarımız gibi konulara yönelik önyargılı tutumlar, bilimsel yanıtlarda da kendini göstermektedir. Psikiyatri ve psikoloji, “Şok ve Dehşet” operasyonu gibi, sömürgecilik amaçlarını meşrulaştırmak için kullanılmıştır.
“Bilimin despotizmi,” bilimsel veri toplama, sonuç çıkarma, hipotez oluşturma, objektiflik ve bilimsel metodolojilerin uygulanması gibi süreçlerde açıkça görülür. Tıp ve sosyal bilimler masum değildir, ancak tamamen reddedilmemelidir. Psikolojik çalışmalar, ideolojik bağımsızlıktan uzak, aksine siyasi bir boyuta sahiptir.
Toplumsal cinsiyet konusunu, emperyalist kapitalist etkiler altında çalışan bilim insanlarının araştırmaları bağlamında ele almak zordur. Bilimsel veri toplama ve analiz yöntemleri, objektiflik ve kullanılan metodolojiler de kritik bir değerlendirmeye tabi olmalıdır.
Psikiyatri Biliminin Mevcut Paradigmasının Siyasallaşmasının Eleştirisi:
Günümüz psikiyatrik paradigmaları, eşcinselliği bilimsel verilere dayanmaktan ziyade kişisel inançlar ve siyasi baskılar nedeniyle bir sorun olarak görmektedir. Bu, eşcinselliği ciddi bir konu olarak ele almak yerine genellikle bir sığınak olarak kabul eden bir alanın politikleşmesine yönelik bir eleştiri olarak değerlendirilebilir. Tarihsel, sosyolojik ve politik süreçlerden etkilenen mevcut psikiyatrik paradigma, bu alanda çalışanların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Eşcinselliği bir hastalık olarak görmeyen bu paradigmalar, eşcinsellik için bir sığınak olarak kabul edilmektedir. Psikiyatri alanını yönetenlerin siyasi baskıları sonucunda ortaya çıkan bu durum, bu kişiler tarafından görmezden gelinmekte ve meslektaşlarından da aynı tutumu beklenmektedir. Genetikçiler ve psikiyatristler, homofobik damgalanma korkusuyla eşcinselliği bir hastalık olarak tartışamamakta veya üzerine araştırma yapamamaktadırlar.
Bilimsel Kanıtların Yetersizliği Üzerine Eleştiri:
Eşcinselliğin bir hastalık olup olmadığı tartışması, siyaset, bilim ve toplum olmak üzere üç ana alana dayanmaktadır. Bilim, kanıtlar üzerine kuruludur ve toplumsal talepleri, gelenekleri veya sivil toplum kuruluşlarının isteklerini dikkate almaz. Örneğin, esrarın uyuşturucu olarak sınıflandırılması gerekip gerekmediği konusunda verilerin bilimsel olarak sağlanması ve siyasi ya da ideolojik baskılardan bağımsız olması gerekir.
Eşcinsellik, birçok ülkede siyasi ve hukuki bir konu olarak ele alınırken, bu faaliyetler sosyal ve kültürel bir çerçevede gerçekleştirilmektedir. Eşcinsellik destekçisi aktivistler, uzmanlar ve politikacılar, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 1973 yılında eşcinselliği bir hastalık olarak görmediğine dair kararını referans alarak, eşcinselliğin doğuştan geldiğini savunurlar. Ancak, sosyokültürel ve politik faktörler bilimsel temeli etkileyip yönlendiriyorsa, tartışmanın odak noktası sosyo-kültürel ve politik boyutlara kayabilir.
Eşcinsellik yanlısı gruplar, APA’nın ve onun DSM sınıflandırma sisteminin bilimsel kanıtların doğru kaynağı olduğunu iddia ediyor. Diğer sınıflandırma sistemlerinin de olduğu ve APA’nın sisteminin güvenilirliği ile geçerliliğinin dikkate alınmasının önemli olduğu belirtiliyor. Ancak, mevcut bilimsel kanıtlar ve resmi belgeler ışığında, eşcinselliğin bir cinsel yönelim bozukluğu veya akıl hastalığı olarak kabul edilip edilmeyeceği esas meseledir.
Arkalarında Küresel elitlerin olduğu LGBT+ kuruluşları ise bu gerçekleri kamuoyundan saklamakta oldukça başarılıdırlar.
VEDAT KAT
Bu makale; insanlık onuruna ve özgürlüğüne değer veren her bireyin bilmesi gereken kritik meseleleri ele alırken, küresel elitlerin ve dünyanın dört bir yanına dağılmış işbirlikçilerinin “yenilmez” olduğu yanılgısını oluşturmak değildir, aksine insanlar izin vermediği müddetçe insanlık aleyhine olan “Büyük Sıfırlama” gibi hedeflerini asla başaramayacakları gerçeğini ortaya koymaktır.
Guwuste.com
Kalk ve uyar, Kötülüğe de dur de