Vakıf 2016 yılında sürdürülebilir, küçük ölçekli çiftçiliği baltalayacak endüstriyel tarımı teşvik etmişti. Vakıf kimya ve tohum şirketlerinin endüstriyel tarımı teşvik eden, tarımsal kimyasalların ve GM patentli tohumların kullanımını arttıran ve yayım hizmetlerini özelleştiren projelerini de desteklemektedir. Vakıf, teknoloji ve pazar gelişimini teşvik ederek sözde Afrika’daki açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadele etmeyi amaçlayan Afrika’da Yeşil Devrim için İttifak (AGRA) girişiminin bir parçasıdır.

Vakıf aynı zamanda sağlık alanında da faaliyet göstermekte, endüstriyel tarımı ve sağlığa zarar veren tarımsal kimyasallara bağımlılığı teşvik etmektedir. Vakıf son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü’nün bütçesine en büyük katkıyı yapan kuruluşlardan biridir.

İşte bu makale de o tarım kimyasallarına ve çok yönlü etkilerine değineceğiz.

Pestisler; tarımda kullanılan böcek ilacıdır. 2021 tarihli ‘Büyüyen Tarımsal Kimyasal Yaygınlığı: Çevre ve Sağlık için Yeni Sorular’ başlıklı rapor, 2015 yılında DSÖ’nün Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından “muhtemel kanserojen” ilan edilen glifosat başta olmak üzere pestisitlerin artan kullanımına dikkat çekiyor.
Yaygın böcek ilacı olan imidaklopridin dünyanın birçok bölgesinde ayçiçeklerinde kullanımın ardından kovanların çökmesine neden olduğu tespit edildi. 2022 yılında çocukların beyin omurilik sıvısında, plazmasında ve idrarında neonikotinoidlere rastlanmıştır. Glifosat bazlı tarım ilaçlarının bağırsak rahatsızlıklarına ve katarakt hastalıklarına neden olduğu tespit edilmiştir. Katarak ise dünya çapında körlüğün önde gelen nedenidir. Katarakt görülme sıklığı önemli ölçüde artmıştır. Davranış bozuklukları üreme aktivitesinde azalma, hafıza eksikliğine ve fetal beynin gelişimine zarar verdiği ve parkinsonu tetiklediği belgelenmişti.

Bu artışın nedenlerinden en büyük bir kısmı ise Dünyanın bir çok yerinde zararlı tarım kimyasalı olan glifosata toleranslı GDO’lu soya fasulyesi, mısır ve pamuk tohumlarının kullanılmaya başlanmasından kaynaklandığı da belgelenmişti. Hatta tarımsal böcek üreticisi global şirketlerin gelirlerin yarısına yakının insan sağlığı ve çevre için ciddi tehlikeler oluşturan kimyasal tarım ilaçlarından elde ettiği ortaya çıkması olmuştu.

İşte Gates Vakfı da, tarımsal gıda holdinglerinin ihtiyaçları ve değer zincirleriyle örtüşen zararlı kimyasal yoğunluklu bir tarım modelini destekliyor. Bir yandan da dünya genelinde ise hastalık oranları giderek artıyor. Ana akım medyanın söylem ve tavsiyeleri ise ortaya çıkan rahatsızlıkların nedenleri değil de sonuçlarıyla alakalı olarak bireyleri ve beslenme şekillerini suçlamakta. Ancak dünyanın demokratik ülkelerinde ise tarım ilaçlarına bağlı hastalıklardan dolayı tarım ilaçları üreten global şirketlere 50 binden fazla dava açılmıştır.

Buna rağmen Gates Vakfı, tarım kimyasallarının insan ve çevre sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini görmezden gelmekten mutlu ve zararlı kimyasalları üreten firmaların çıkarlarını desteklemeye devam ediyor.

Gates Vakfı, şirket-endüstriyel tarım sistemini ve adaletsiz ticaret politikaları, nüfusun yerinden edilmesi, topraklarını terk edenlerin mülkiyetsizleştirilmesi, emtia tekelciliği, toprak ve çevresel bozulma, hastalık, besin eksikliği, gıda ürünlerinin çeşitliliğinin daralması, su kıtlığı, kirlilik ve biyolojik çeşitliliğin yok edilmesini besleyen ve büyüten küresel bir gıda rejiminin güçlendirilmesini desteklemektedir.

Gates aynı zamanda genomik haritalama yoluyla tohum koleksiyonları üzerindeki patentleri almaya yönelik küresel bir girişim olan Diversity Seek’i de finanse etmektedir. Bu proje köylülerin tohumlarını ve bilgilerini ellerinden almakta, tohumun bütünlüğünü ve çeşitliliğini yok etmekte ve onu “dijital kare koda” indirgemektedir. BM FAO, insanlar tarafından tüketilen tüm bitkisel gıdaların %90’ını sadece 20 kültür bitkisi türünün oluşturduğunu ve bunun da gıda güvenliğini ciddi bir risk altına soktuğunu tahmin etmektedir.

Hükümetler ise önce borçlandırılıp, sonra da borcunu borçla çevirme noktasına geldiğinde Bill Gates’in desteklediği tarım ticareti holdinglerinin taleplerine uymak ve onların tedarik zincirlerine uyum sağlamak için tek taraflı ticaret anlaşmaları, finansal kredileri, tohum rejimi şartlı şirket destekleme ve satın aldırma yoluyla büyük baskı alınmaktadırlar. Türkiye de bu baskı altındadır.

Gates Vakfı’nın faaliyetleri, gıda üreten köylülüğün yerinden edilmesini ve tarımda kalanların da Batılı tarım sermayesinin hakim olduğu küresel dağıtım ve tedarik zincirlerinin ihtiyaçlarına boyun eğdirilmesini içeren emperyalizmin hegemonik ve mülksüzleştirici stratejilerinin de bir parçasıdır.

Gates destekli tarım şirketleri, genetiği değiştirilmiş GDO’lu tohumların piyasaya sürülmesiyle küresel tarım ve çiftçiler üzerindeki hakimiyetlerini yavaş yavaş pekiştiriliyor. Daha önce, birçok eski ürün kalori başına önemli ölçüde daha yüksek besin maddesi taşıyordu. Ancak 2000 den sonra bu hakimiyet iyice pekişmiş olmalı ki dünyada doğrudan tüketilen tahılların protein, çinko ve demir içeriklerinde düşüşe yol açtı. Yüksek girdili kimyasal yoğun olduğu çeşitli diyetler ve daha az besleyici gıdalar, toprak bozulması, mineral dengesizlikleri ile sonuçlanmış ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemiştir. Yetersiz ve kalitesiz beslenme ise tıpkı Türkiye de olduğu gibi gelişmekte olan birçok ülkede kronik hastalık oranlarının artmasına neden olmakta ve 3,5 milyardan fazla insanın etkilendiği tahmin ediliyor.
Ancak Küresel Şeytanlar tüm bu olanları insanlık adına iyi bir şeymiş gibi göstermek ve şeytanlıklarının da üstünü örtmek için Yeşil Devrim İsmini vermişlerdi.

Yeşil Devrimden en çok etkilenen ülkelerden biride Hindistan olmuştur.

Yeşil Devrim Hindistan da birçok bölgede tarımı dönüştürdü, ancak Pencap gibi yerlerde çiftçiler tohum ve kimyasallara erişebilmek için kredi ve borç almak zorunda kaldı. Çiftçiler otları ayıklamak veya herbisit püskürtmek için daha fazla emek ve para harcamak zorunda kaldıklarından, bu durum kırsal topluluklar içinde sosyal marjinalleşmeye ve şiddete yol açtı. Kaçınılmaz olarak, çiftçiler daha fazla kimyasal kullanmaya başvurdu ve toprak bozulması ve erozyon başladı.
Tabii bu durum yüksek yağış oranına sahip Hindistan da, tarımda kimyasal gübrelerin aşırı kullanımına yol açmasından çok kötü etkilenmişti. Bu durum dirençli böcek türlerinin gelişmesine, yırtıcı hayvanların ve solucan ve arı gibi faydalı türlerin yok olmasına yol açmıştı.

Hindistan’ın yaşayan toprağı ve akiferleri yeraltı suyu için rezervuar görevi görmektedir, ancak ülke eskiye kıyasla günlük 20 kat daha fazla yeraltı suyu çıkarmaktadır. Hindistan’ın su tüketiminin %80’inden fazlası sulama içindir ve kimyasallarla yetiştirilen mahsullerde kullanılmaktadır.

Sonuç olarak;
İnsanlık aleyhine altın vuruşlar yapmak için çalışan Küresel Şeytanların Yeşil Devrim’inin çevresel etkileri, geleneksel düşük girdili tarımı baltalamıştır. Kırsalda tarımla uğraşan ve nüfusun yerinden edilmesine sebep olmuştur. Yeşil Devrim; Toplumların beslenme, sağlık ve bölgesel gıda güvenliği ve üzerindeki olumsuz etkilere sebep olmaktadır. Tarımdan vazgeçilen topraklar ise terkedildiklerinde çoraklaşır ve göç edenler içinde sahip olma kirala anlamına gelen mülkiyetsizleştirme süreci başlar. Yaygın hale gelirse milli güvenlik tehlikelerine sebep olur.

Bu da Küresel Şeytanların hedeflerinden biri olan ve Büyük Sıfırlamalı yeni dünya düzenine kimse direnemesin diye gıdayı silah haline dönüştürüp Mülksüzleştirme ve Bağımlılık düzeni kurulmasını hızlandırma hedefine ulaşılması demektir.

Elbette bu tehlikeleri bertaraf etmek mümkündür.

Önce Küresel Şeytanların yönelik hile ve planlarını deşifre edilerek toplum uyandırılması ile bertaraf edilme başlatılabilir. İşin arkasında ise kıyamete kadar Ademin nesline düşman olan Şeytanın, deccalın ve onun hizmetkârları olan işbirlikçilerin insanlık aleyhine altın vuruşlar gerçekleştirmek istenilen karanlık bir organizasyon olan Plan 2030; Büyük Sıfırlama olduğunun her zaman farkındayız ve farkında olmaya ve oldurmaya da devam edeceğiz...