Yakın zamanda yapılan bir çalışmada araştırmacılar, insan solunumunun önemli bir sera gazı olan karbondioksit emisyonuna katkıda bulunduğunu iddia ettiler. Bu durum dokuz milyara ulaşacağı tahmin edilen Dünya nüfus artışının iklim değişikliği üzerindeki potansiyel etkisine ilişkin sorunlara sebep verebileceğini üzerine tuhaf tartışmalara sebep oldu haliyle.

Ancak bu çalışma, Bill Gates’in 2010 yılında yaptığı ve sağlık ve üreme hizmetleri de dahil olmak üzere çeşitli yollarla küresel nüfusu azaltma olasılığını tartıştığı bir açıklamaya atıfta bulunuyor. Karbon emisyonlarının azaltılması fikri iklim değişikliğinin ele alınması açısından önemli olmakla birlikte, bu konuya ihtiyatla yaklaşılması ve insan haklarına saygı gösterildiğinden emin olunması büyük önem taşımaktadır.

Bill Gates açıklamasında esprili bir üslupla çarpma işlemini içeren dört faktörden oluşan bir denklemden bahsediyor. Nihai hedef CO2 emisyonlarını sıfıra indirmektir. Bunu başarmak için, insan sayısını, her bir kişinin ortalama olarak kullandığı hizmetleri, her bir hizmet için tüketilen enerjiyi ve enerji birimi başına salınan CO2 miktarını dikkate almamız gerektiğini istenen sonuca ulaşmak için bu faktörlerden birinin sıfıra yaklaşması gerektiğini öne sürüyor.

Bu sözleri onun niyetini ortaya koymaktadır. Gates’in mesajı, bireyleri ve kuruluşları karbon ayak izleri konusunda sorumluluk almaya ve sürdürülebilir çözümler için çalışmaya teşvik etmektir. Bununla birlikte, Gates’in açıklamasının insan yaşamının süresini ve nüfusun ne kadar olacağı ile ilgili olarak kendisini karar verici bir mercide görmeye başladığını söyleyebiliriz artık.

Şimdi ise Bill Gates’in 2010 yılında yaptığı o konuşmasına parelelik gösteren sözde çalışmanın başlıklarına bakalım;

Çalışmada son 13 yıl içinde iklim değişikliğiyle ilgili konuşmalar daha doğrudan ve acil hale geldiği bireylerin et tüketimini azaltmak ve alternatif yöntemlerini kullanmak gibi yaşam tarzlarında değişiklikler yapmaya teşvik edilirken, insan akciğerlerinden dışarı verilen gazların küresel ısınmaya katkıda bulunabileceğine dair endişeleri arttığı iddia edilmiş.

Özellikle, soluduğumuz havada bulunan metan ve azotun sebep olduğu iddia edilen sera gazı emisyonlarının %0.1’ini oluşturduğunu, bu nedenle iklim değişikliğinin karmaşık ve birbiriyle bağlantılı doğasını ve etkilerini ele almak için kapsamlı stratejilere duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır. Bireyler günlük alışkanlıklarında değişiklik yapabilirken, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel ölçekte kolektif eylem gerektirdiği ve çalışmanın bulguları önemsiz gibi görünen faktörlerin bile genel soruna katkıda bulunabileceğini ve çözümler formüle edilirken dikkate alınması gerektiğine atıfta bulunmakta.

Çalışma da dikkat çekici olan ise insani sebeplerle gaz salımına değinirken endüstrilerden ve ulaşımdan salınan sera gazları konusuna değinmemiş olması dikkat çekicidir. İster gaz üretimini en aza indirmek için beslenme düzeninde değişiklikler yapmak, ister sürdürülebilir uygulamaları savunmak olsun her bireyin iklim değişikliği propagandasıyla gerçek hedeflerinin ne olduğu ortaya çıkmaya devam edecektir.

Peki öyleyse ortadan kaldırmak istedikleri gerçekten karbon mu?

Evet karbondur.
Ancak ortadan kaldırmak istedikleri karbon biziz.
Yani insanlardır.
Bu gerçeği kabul ederek ona göre stratejilerle küresel şeytanların gizli planları bozulabilir.