Virüs Yalanı Modern Tıbbın En Büyük Aldatmacası mı?
21 Eyl 2024
- Paylaş:
Virüs Yalanı Modern Tıbbın En Büyük Aldatmacası mı?
Virolojinin Temellerini Sarsacak Bir Sorgulama Yapmanın Zamanı Gelmiştir….
Modern tıbbın temel taşlarından biri olarak kabul edilen viroloji, son yıllarda artan bir şekilde sorgulanmaya başlanmıştır. Bu makalede, virüslerin varlığına dair mevcut paradigmanın bilimsel temellerini sarsacak nitelikteki bulgular ve metodolojik sorunlar ele alınacaktır. “Kral çıplak: Virüsler yoktur” demek kimilerine provokatif gelse de, viroloji alanındaki ciddi eksiklikleri gün yüzüne çıkarmaktadır.
Virüslerin varlığını kanıtlamak için kullanılan görüntüleme teknikleri, bilimsel açıdan ciddi sorunlar barındırmaktadır. STORM imajları ve doğrudan floresan antikor testleri (dFA) gibi yöntemler, ölü dokular üzerinde yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Bu görüntüler sanatsal açıdan etkileyici olabilir, ancak bir virüsün varlığının kanıtı olarak kabul edilemezler. Virologlar, ölü dokular üzerindeki çeşitli yapıların “virüs” olduğunu ya da “virüs”ten geldiğini iddia edebilirler, ancak bu iddialar bilimsel temelden yoksundur.
Ölü dokular üzerinde yapılan çalışmalar (hücre kültürü metodu, çeşitli sözde antikor testleri, biyopsi ya da otopsi dokuları üzerinde histolojik incelemeler, elektron mikroskopları vb.), en başta “ölü dokular üzerinde yapılan çalışmaların güvenilir sonuçlar vermeyeceği” gerçeğine aykırıdır. Ölü dokular/hücreler, “hastalığın etiyolojik ajanı” için sağlıklı hiçbir bilgi veremez. Zira hücreler o aşamaya geçinceye kadar kurutulur, hastalandırılır ve hâliyle eksozom üretmeye başlar, bir de hücrenin kendi debrisi buna eklenir. Virologların “multiveziküler cisimlerle çok karıştırıyoruz virüsleri” açıklaması, aslında gördükleri “şey”in eksozomlardan başkası olmadığını düşündürmektedir.
Virolojinin temel taşlarından biri olan Enders’ın hücre kültürü metodu, 1950’lerden bu yana sorgulanmadan uygulanmaktadır. Bu metot, bilimsel metodun en temel ilkelerinden biri olan kontrol deneyi şartını ihlal etmektedir. Hücre kültürü sürecini kabaca anlatmak gerekirse: Hasta sürüntüsü (örneğin balgam), maymun böbrek hücreleri, fetal buzağı serumu ve çeşitli antibiyotiklerle oluşturulan hücre kültürüne ekilir ve sitopatik etki (CPE) beklenir. Hücreler hastalandığında ve öldüğünde bu, “virüs”e atfedilir.
Virologlar “izolasyon” kelimesini gerçek anlamında kullanmazlar. “İzolasyon” ile laboratuvarda sitopatik etkinin yaratıldığını anlarlar ve bunu aynı zamanda enfeksiyon, bir virüsün varlığının kanıtı ve virüsün yıkıcı gücünün kanıtı olarak yorumlarlar. Oysa sitopatik etki, hücrenin hastalanması/ölmesidir, hücreyi hastalandıran/öldüren “şey” değildir. Hücreyi hastalandıranın/öldürenin ne olduğunu gösteremeden, hücrenin hastalanmasını/ölmesini “virüsün kanıtı” saymanın gerçek bilimde yeri yoktur. Bu apaçık bilim soslu manipülasyondur.
Hiçbir şekilde kontrol deneyleri yapılmaz, örneğin hasta olmayan insanlardan da sürüntü alınıp sitopatik etki gerçekleşiyor mu gerçekleşmiyor mu diye gözlem yapılmaz. Oysa burada kontrol deneyi kilit aşamadır. Kontrol deneyinin olmadığı yerde bilim yoktur.
PCR testlerinin virüs tespitinde kullanılması da ciddi sorunlar barındırmaktadır. PCR için sekanslama süreci, RNA parçaları çıkarmak ve RNA’yı ters transkripsiyon yoluyla cDNA’ya dönüştürmek şeklinde gerçekleşir. Daha sonra cDNA, kısa, belli sayılarda baz çifti PCR ile amplifiye edilir. Ancak PCR, neden virüs tespit etmez? Çünkü o baz çiftinin geldiği yerin özgüllüğü yoktur, “virüs”e mi aittir, bilinemez. Kısacası virologların virüs gen dizilimi olarak iddia ettikleri diziler, hücre kültüründe parçalanmış insan, hayvan dokularına aittir.
SARS-CoV-2 örneği, virüs paradigmasının çöküşünü gözler önüne sermektedir. CDC, “2019-nCoV’nin nicelleştirilmiş virüs izolatlarının şu anda mevcut olmadığını” itiraf etmiştir [1]. Christian Drosten ve ekibinin Eurosurveillance dergisinde yayınlanan makalesinde, orijinal hasta numunelerinin esasta var olmadığı belirtilmiştir [2]. Aynı makalede Drosten, SARS-CoV-2 datası üzerine tüm çalışmalar ve hesaplamalar için, “enfekte” insanlardan elde edilen gerçek izole örnekleri değil, bilgisayar bankalarından çıkarılan “in silico” (teorik) dizileri kullanıldığını kabul etmiştir [3].
The Lancet dergisinde yayınlanan bir makalede, “SARS-CoV-2’nin doğal kökenine ilişkin doğrudan kanıtlar yoktur” ifadesi yer almıştır [4]. Bu durumda, SARS-CoV-2’nin sadece bilgisayar üzerinde tasarlanmış “teorik bir virüs” olma ihtimali göz ardı edilemez.
Virüs inancının toplum sağlığı üzerindeki etkileri de göz ardı edilmemelidir. Bir virüs inancı; kan-beyin bariyerini geçen ve beyinde nörodejeneratif hasarlar bırakan alüminyum, dünyanın en toksik materyalinden biri olan cıva, kürtajla alınmış bir fetüsün parçalanan dokuları, formaldehit, polisorbat 80 gibi kimyasallar ihtiva eden aşıların tasarlanmasını sağlar. Bu inancın sonuçları arasında otizm, SMA ve çeşitli otoimmün hastalıklar sayılabilir. Bir virüs inancı insanları öldürebilir.
Sonuç olarak, “virüsler yoktur” demek, aslında insanlığın sağlığını ve refahını korumaya yönelik cesur bir adımdır. Bu sorgulama süreci, sadece bilimsel gerçekliğin peşinde koşmakla kalmayıp, aynı zamanda toplum sağlığını ve refahını doğrudan etkileyebilecek potansiyel bir paradigma değişikliğinin de habercisidir. Kral çıplaktır, ve artık bunu yüksek sesle söyleme zamanı gelmiştir.
Eğer insanlığın felahı için tek bir söz söylemem gerekseydi bu söz kesinlikle “VİRÜSLER YOKTUR” olurdu. Bu söz; “sağlık” sistemini ahtapot gibi çepeçevre kuşatan ve sistemi ilaç – aşı şirketlerine göbekten bağlı bir şekilde dizayn eden, öjenizmi gizli bir ilke olarak sistem içinde yaşatan insanlık ve canlılık düşmanı bir grubun yüzyıllardır “virüs – bulaş – aşı” üçgeninde toplumları hem sağlık hem de ekonomik anlamda sömürmesine bir “DUR” diyebilmenin en temel yöntemini ifade eder.
Hoşunuza gitsin veya gitmesin, kral artık çıplaktır.
Çünkü virüsler yoktur.
GÜL TEMEL
----
Kaynaklar:
[1] CDC. (2020). CDC 2019-Novel Coronavirus (2019-nCoV) Real-Time RT-PCR Diagnostic Panel. https://fda.gov/media/134922/download
[2] Corman, V. M., Landt, O., Kaiser, M., Molenkamp, R., Meijer, A., Chu, D. K., ... & Drosten, C. (2020). Detection of 2019 novel coronavirus (2019-nCoV) by real-time RT-PCR. Eurosurveillance, 25(3), 2000045. https://eurosurveillance.org/content/10.2807/1560-7917.ES.2020.25.3.2000045
[3] Borger, P., Malhotra, R. K., Yeadon, M., Craig, C., McKernan, K., Steger, K., ... & Kämmerer, U. (2020). External peer review of the RTPCR test to detect SARS-CoV-2 reveals 10 major scientific flaws at the molecular and methodological level: consequences for false positive results. https://researchgate.net/publication/346483715_External_peer_review_of_the_RTPCR_test_to_detect_SARS-CoV-2_reveals_10_major_scientific_flaws_at_the_molecular_and_methodological_level_consequences_for_false_positive_results
[4] Sachs, J. D., Karim, S. S. A., Aknin, L., Allen, J., Brosbøl, K., Colombo, F., ... & Tomori, O. (2021). The Lancet Commission on lessons for the future from the COVID-19 pandemic. The Lancet, 398(10310), 1102-1124. https://thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(21)02019-5/fulltext
---------
Guwuste com
Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de!
Uyanık olun, sorgulayın ve gerçeği aramaktan asla vazgeçmeyin…
Okuyucularımız; kaynak gösterdikleri takdirde içerikleri izin almadan kullanabilirler. Aksi takdirde kanunen fikir hırsızlığına, Allah katında da kul hakkına girer…