Transhümanizm Bir Fantezi mi?
02 May 2024
- Paylaş:
Transhümanizm Bir Fantezi mi?
2019’un sonlarına doğru, COVID-19 hikayesi, ilan edilen tıbbi acil duruma yanıt olarak uygulanan eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve teknokratik değişikliklerle ilgili küresel bir tartışmayı tetikledi.
Sosyal teması kısıtlayan, deneysel gen ve nanopartikül enjeksiyonlarını benimseyen ve saçma sosyal normlar dayatan yeni politikalara rağmen, birçok insan algılanan zorbalığa karşı geri adım attı. Hükümetler ifade özgürlüğünü ve yasal süreci ne kadar bastırırsa, o kadar çok insan ana akım COVID-19 anlatısının ardındaki hikayeyi ortaya çıkarmaya çalıştı.
Bu makale, Transhümanizmin askeri ve istihbarat kökenlerine dikkat çekerek, insanlık, biyoloji, duygular ve sosyal ilişkilerin köklü bir şekilde nasıl dönüştürüldüğünü küresel bir perspektifle inceliyor. Siyasi, ekonomik ve sosyal belirsizliklerin hüküm sürdüğü bu dönemde, dünya çapındaki toplumlar, biyo-nano çağı, sanal gerçeklik ya da dördüncü sanayi devrimi gibi, insan-sonrası bir geleceğe doğru ilerleyişin uluslararası elitler tarafından yönlendirilen radikal değişim süreçleriyle karşı karşıya kalıyorlar.
Vahşetin yeni tanımı…
Transhümanizm, klasik anlatıya göre insanlığı geliştirme yoluyla iyileştirmeyi hedefleyen bir akımdır, ancak bu hareketin vahşeti sterilize etme ve ahlaki kopuşu teşvik etme potansiyeli nedeniyle eleştirildiği bilinmektedir. İnsanlık karşıtı, öjenik ve anti-demokratik amaçlarla suçlanan transhümanizm, medeniyet, güvenlik ve refah adına insan evrimini savunmaktadır. Fütürist Yuval Noah Harari’ye göre, günümüz mühendis ve programcıları, insanların ve internetle olan bağlantılarının gelişmiş sentetik bilgi işlem ve beyin gücüyle nasıl geliştirilebileceğini araştırmaktadır.
Bu, insanların gelişmiş sentetik bilgi işlem ve beyin gücüyle kısmen inorganik varlıklar olarak yeniden tasarlanarak ölümsüzlüğü yenip sonsuza dek yaşayacak yeni insanüstü yeteneklere kavuşacağı anlamına gelir. Transhümanistler, insan doğasının yaratışın aksine istenen biçimlerde yeniden şekillendirilebileceğini, bu sürecin devam eden bir çalışma olduğunu savunurlar.
Oxford’daki transhümanistler ve yazarlar, istenmeyen aşkları engelleyebilecek teknolojik bir “aşk aşısı” fikrini ileri sürüyorlar. 2020’de Deniz Analizleri Merkezi, ABD Deniz Operasyonları için bir rapor hazırladı ve bu raporda transhümanizm karşıtlarını ‘biyo-muhafazakârlar’ ve ‘biyoludditler’ olarak sınıflandırdı. Transseksüel ve transhümanist aktivistler, transhümanizm endüstrisinin cazibesinin transseksüellik ideolojisinden kaynaklandığına inanmakta ve yaşam süresini uzatmak için nanoteknoloji, kriyojenik insansı robotlar ve siber bilinci desteklemekteler.
Peki öyleyse Transhümanizm bir Fantezi mi yoksa Askeri İstihbarat Operasyonu mu?
Transhümanizm, 2000’lerin başında ortaya çıkan ve askeri istihbarat alanında da ilgi uyandıran bir kavramdır. NASA’nın baş bilimcisi Dennis Bushnell, 2020’de başlayıp Sanal Çağ ile son bulacak yeni bir dönem olan Bio/NANO Çağını öngörmüştür. Bu dönem, robotların yükselişi ve gerçek dünyadan sanal dünyaya geçiş gibi önemli değişiklikleri beraberinde getirecektir.
Günümüz teknolojik manzarası, insan genetiği mühendisliğinden vücuda yerleştirilebilen elektroniklere, siber ve yapay yaşamdan biyobilgiye, otomatik/robotik sistemlerden nanobotlara, akıllı tozlardan etkileyici holografik ve sanal ortamlara kadar uzanmaktadır. Ancak bu konular genellikle sivil alanda yeterince ilgi görmez. Ray Kurzweil’in “The Singularity” (2005) adlı eseri, NASA-Langley’in öngördüğü Sanal Çağ’ın bir ‘2030 senaryosu’ ile uyumlu olduğunu belirtir ve nanobot teknolojisinin etkileyici bir sanal gerçeklik deneyimi sunacağını iddia eder.
Şimdi 2020 geleceğine geri dönelim…
2020 yılında, 2001’de NASA Langley tarafından yapılan bir sunum, enjekte edilebilir gen tabanlı biyo/nano teknolojinin yaygınlaşmasıyla tanımlanan yeni bir biyo/nano çağının başlangıcını işaret etti. Bu dönüşüm, NASA Langley dokümanında belirtilen “tele-her şey” kavramıyla sanal çağa geçişi hızlandırdı. Klaus Schwab ve Yuval Noah Harari, COVID-19’un etkisi altında, bu dönemi sırasıyla “Büyük Sıfırlama” ve “Dördüncü Sanayi Devrimi” olarak isimlendirdiler.
NASA’dakiler sosyal mühendisler mi yoksa uzay öğrencileri mi?
NASA, 1963 yılında başlatılan CYBORG programı aracılığıyla, uzay uçuşlarında yaşam süreçlerini geliştirmek amacıyla 1960’lardan bu yana siborg teknolojisi üzerine araştırmalar yapıyor. 2021 yılına kadar BARDA, DTRA, HHS, FDA, CDC, NIH gibi çeşitli kurumlarla, ayrıca uluslararası uzay ajansları, üniversiteler ve kar amacı gütmeyen organizasyonlarla işbirliği içinde olmuştur.
2011’de NASA Langley ve bir devlet yüklenicisi, biyorobotlar ve beyin-makine arayüzleri ile kesintisiz insan-bilgisayar etkileşimi gibi sentetik biyoloji uygulamalarını ele aldı. NASA’nın gelecek teknoloji vizyonu, insan kabiliyetlerini geliştiren fiziksel arayüzlerle “süper insanlar” yaratmayı içeriyor. Fakat Bushnell’in uzay ve iklim değişikliği için ekstremofilleri önermesi, NASA’nın yeni bir insanlık dönemi ve biyo-nano savaşlarına ilişkin öngörülerinde belirsizlikler oluşturdu.
Bu makale; insanlık onuruna ve özgürlüğe değer veren her bireyin bilmesi gereken kritik meseleleri ele alırken, küresel elitlerin ve dünya genelindeki işbirlikçilerinin “yenilmez” olduğu yanılgısını oluşturmak değildir. Aksine insanlar izin vermediği müddetçe insanlık aleyhine olan “Büyük Sıfırlama” gibi hedeflerini asla başaramayacakları gerçeğini ortaya koymaktır.
Guwuste.com
Kalk ve uyar, Kötülüğe de dur de