1965 ve 1980 yılları arasında, ulusal ve çok uluslu şirketler başta ABD’de olmak üzere Dünyadaki kitle iletişim araçlarının kontrolünü önemli ölçüde ele geçirerek o dönemdeki gazetelerin yapısında, içeriğinde, operasyonel stratejilerinde hatta ekonomisinde değişikliklere yol açmışlardı.
Büyük medya şirketleri uluslararası pazarlarda yatırım ve daha yüksek kâr payı elde etmek için rekabete girmesiyle kârları maksimize etme baskısı artmış, bu da gazetelerin öncelikli olarak reklam platformlarına dönüşmesinenedne olmuştu.
1980’lerin sonlarına gelindiğinde medya şirketlerinin sayısı da azalmış, bazıları belirli medya sektörlerinde daha fazla hakimiyet kazanmıştı. En üst seviyelerdeki küresel şeytani finans, medya medya sektörüne el atmasıyla halkın haber ve bilgi için güvendiği platformlar üzerindeki kontrolünü de artırdılar.
Bunlara ABD’den örnekler verelim;
Öne çıkan şirketler arasında ABC’yi satın alan Capital Cities; gazete endüstrisinde önemli bir güç olan Cox Media; CBS; Disney; Gannett; General Electric; Paramount; Harcourt Brace; ve Bertelsmann yer alıyordu. Hearst ve Knight Ridder gibi köklü imparatorluklar düşüşe geçerken, Rupert Murdoch’ın News Corp. şirketi gibi yeni imparatorluklar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Gannett Corporation, USA Today de dahil olmak üzere 90’dan fazla günlük gazetenin yanı sıra çeşitli televizyon ve radyo istasyonlarına sahipti. Ancak etkisi, sadece gazeteleri değil aynı zamanda 20th Century Fox’u, arşivlerini, TV Guide’ı ve Annenberg imparatorluğunu da satın alan News Corp. tarafından gölgede bırakıldı. Time Inc. ve Warner Communications, o zamanın önde gelen internet şirketi America Online ile 350 milyar dolarlık bir anlaşmayla birleşti ve ortaya çıkan medya ve eğlence holdinginin iletişimde iyiye mi yoksa kötülüğe doğru bir devrim yaratacağı spekülasyonlarına yol açmıştı…
Yirminci yüzyılın sonuna gelindiğinde medya sahipliği ondan az büyük şirkette yoğunlaşmıştı. General Electric, Disney ve Bertelsmann pozisyonlarını korurken, News Corp, Time Warner, Viacom, Sony, AT&T ve Seagram da onların arasına katıldı. Bu şirketler birlikte dünyadaki televizyon kanallarının, gazetelerin, dergilerin, plak şirketlerinin ve film stüdyolarının çoğuna sahipti.
İnternetten önce, kablolu televizyon önemli bir büyüme yaşadı ve yayıncılığın en dinamik sektörü haline gelmişti. 1998 yılına gelindiğinde İnternet kullanıcılarının sayısı 120 milyona ulaşarak dijital medyanın kitle iletişimindeki dönüştürücü gücünü ortaya koymuştu. The Nation 2006 yılında “Ulusal Eğlence Devleti” üzerine bir anket yapmış ve altı büyük oyuncu belirlemişti:
Bunlar; Disney (ABC dahil), CBS, General Electric (NBC), News Corp. (Fox), Time Warner (CNN) ve Viacom (Paramount, MTV ve Dreamworks).
Bugün, bilgiye her zamankinden daha hızlı ve daha fazla miktarda ulaşıyor olsak ta bu durum, özellikle de neyin doğru olduğunu belirlemek söz konusu olduğunda her zaman iki ucu keskin bir kılıç olmuştur. Gerçeklerin değeri hızla azaldıkça, gerçek fikirlerle ve kasıtsız hata ile kasıtlı yalanları birbirinden ayırmak giderek zorlaştı artık.
Teoriler ise dijital ortamlarda hızla gelişmekte, genişlemekte ve genelde mutasyona uğramaktadır. Bu da spekülasyonlara, varsayımlara veya düpedüz yanlışların sürekli tekrarlanarak doğru olarak kabul edilmesine yol açmaktadır. Hani derler ya “bir yalanı 40 kere tekrar edersen kırk birincide her kes doğru olduğu sanıp inanır…” Buda onun gibi bir şey.
Arama motorları ise, kullanıcıların ilgisini canlı tutmak için Küresel Şeytanlara hizmet edecek şekilde yeniden hokkabazca düzenlenen algoritmalar kullanarak bu durumu daha da kötüleştirmekte ve aramaları bireysel profillere göre giderek daha kişisel hale getirerek adeta usta bir bir sihirbazlık hilesiyle zihinleri hapsetmekte…
Ancak Küresel Şeytanlara karşı mücadele eden aktivistler ise arama motorları üzerinden bir çok sorunlar ve konularda araştırmalar yaparken her seferinde farklı sonuçlar elde ettiklerini ifade etmeye devam etnekteler.
Mesela bunlardan biride iklim ve hava bilimi ile alakalı olmakta. Çünkü çevre aktivistleri ve enerji yöneticileri iklim bilimi ile ilgili arama yaparken farklı sonuçlar elde etmelerinin sebebi adeta hokkabaza dönüşen arama motorları algoritmaları onlara öncelikle mevcut inançlarına ve zihin kotlarına uygun veriler sunuyor.
Sociological Quarterly’de yayınlanan bir çalışma, on yıllık bir süre boyunca iklim bilimine yönelik tutumları analiz etmiş ve çoğu bilim insanı arasında bir fikir birliği ortaya çıkarken, farklı taraflarda bulunan siyasilerin destekçilerden, seçmenlerinden ve toplumdan daha farklı bilgilere maruz kaldıklarını ortaya çıkarmıştı. Tabii toplumunda birbirlerinden çok zıt farklı düşünmelerinin ve bunu da çatışmaya dönüştürmesinde medyanın rolü göz ardı eilemez.
Bu durum, bireylerin paylaşılan bilgileri gerçeklere dayalı olup olmadığını sorgulama ve ortak bir noktada buluşup bir fikir birliğine varmak yerine kendi yankı odalarında kendilerini iyice izole etmeye başlamaları nedeniyle bu insanlık aleyhine küresel bir sorun olmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak;
Parayı yöneten dünyayı da yönetir.
Parayı yöneten Küresel Şeytanlardır.
Küresel Şeytanlar medyayı da yönetiyor artık.
Küresel şeytanların Büyük Sıfırlamada aracı haline dönüşen medyada toplumları bu geçişi propaganda yoluyla zihinlerde de sağlamaya çalışmaktadır.
Velhasıl; Her şey Büyük Sıfırlama içindir…
Peki öyleyse Türkiye’deki Medyada Birleşmeleri bu akıl oyunlarından ayrı tutulabilir mi?
***
Küresel Şeytanlara rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar ise uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya müddetçe Ademin nesline düşman olan şeytanın ve işbirlikçilerinin planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın vaadi vardır.
Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve uyanık kalmak istediğiniz için teşekkürler…