Viroloji, virüsleri ve virüslerin özelliklerini konu alan bilim dalıdır.
Viroloji genellikle mikrobiyoloji veya patoloji’nin bir parçası olarak gösterilen; organik virüsleri, zincirlerini, sınıflandırılmalarını, hücrelere giriş yollarını ve hastalığa yol açışlarını inceler. Viroloji alanında çalışan kişilere virolog denir. Virüslerin canlılık özelliği iddialarının tartışmalarıyla gündeme gelmişlerdir
Ancak mikrop teorisi ve virolojinin yalanlar dolu olduğunu gerçeğini tek tek ortaya çıkaran bir bilim insanı olan Dr. Mike Stone, mikrop teorisinin hastalıkları açıklamak için önde gelen bir paradigma olarak mevcut statüsüne asla ulaşmaması gerektiğini savunuyor.
Ona göre, hikaye basit ve anlaşılması kolay olduğu sürece halk, kendisine söylenenlere inanmaya çok istekli olmuştur. Bu durum, ortada böyle bir şey yokken bir 2021 de “pandemi” varmış gibi davranılmasına yol açmıştır. Stone göre, halkın mikrop teorisi fantezilerinin gerçekliğini araştırma konusundaki isteksizliğinin ve meraksızlığının dünyanın sahte bir “pandemi” iddiası altında kilitlenmesini kolaylaştırdığına inanıyor.
Gelecekte aynı hataları yapmaktan kaçınmanın önemini vurguluyarak; “Çıkarları olan güçlü insanlar” halkı daha fazla salgın tehdidiyle korkutmaya bel bağlamış durumda, bu nedenle geçmişin seslerinden ders almak çok önemli” diyor.
Peki nedir bu mikrop teorisi?
1800’lerin ortalarında ortaya çıkan mikrop teorisi, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla ilgili gözlemlere uymadığını savunan ilk itirazcılar tarafından eleştirildi. Teorinin asla bilimsel bir teori olarak kabul edilmemesi gerektiğini, çünkü deneysel kanıtlarla defalarca yanlışlandığını savundular. Ayrıca, herhangi bir mikrobun hastalığa neden olabileceğini kanıtlamak için gerekli olduğu düşünülen Koch’un önermelerinin hiçbir patojen için karşılanmadığına dikkat çektiler.
Kanıtlar sürekli olarak patojenlerin genellikle sağlıklı konakçılarda ya da ilgisiz hastalık vakalarında bulunduğunu göstermiştir. Bazı araştırmacılar bir hastalıkla ilişkili belirli bir bakteri bulurken, diğerleri bulamadı. Bazen aynı hastalığa farklı bakteriler neden olabiliyor, bazen de patojenler aynı hastalığa sahip kişilerde bulunmuyordu. Buna ek olarak, Robert Koch’un kolera basilinin hastalığa neden olduğunu kanıtlama girişimlerinde görüldüğü gibi, bir bakterinin saf kültürleriyle yapılan deneyler hastalık üretmede başarısız oldu.
Hastalığın belirlenmesinde çevrenin en önemli faktör olduğunu savunan mikrop hipotezine, bireyin içinde bulunduğu arazinin en önemli faktör olduğuna inananlar tarafından karşı çıkılmıştır. Arazi teorisi, bireyin iç çevresinin organik olmayan, genetiği değiştirilmiş, böcek ilacı yüklü gıdalar tüketmek, kirli su içmek, hareketsiz bir yaşam tarzı, alkol ve eğlence ilaçları, reçeteli ilaçlar, toksik aşılar, bozuk uyku döngüleri, doğrudan güneş ışığı eksikliği, elektromanyetik alanlara (EMF’ler) uzun süre maruz kalmak, aşırı stres, kimyasallarla üretilmiş temizlik ürünlerini düzenli kullanımı, hava kirliliği ve yetersiz öz bakım gibi çeşitli faktörlerden etkilendiğini öne sürmektedir.
Mikrop hipotezinin hastalıkları açıklama potansiyeline rağmen, güçlü çıkar çevreleri onu sahte bilimsel kanıtlara dayanan bilimsel bir teori haline getirmiştir. Robert Koch’un da aralarında bulunduğu araştırmacılar, asemptomatik taşıyıcılık durumu kavramı ve bir “bağışıklık” sisteminin varlığı gibi yanlışlanmış sonuçları korumak için mantık temelli önermelerin etrafından dolaşan yollar geliştirmişlerdir. Bu durum, temel mantığın reddedilmesine ve vücudun homeostazı yeniden sağlamak için kendini temizlemeye çalıştığı inancına yol açmıştır.
Mikrop hastalık teorisi, hastalığın kesin nedenini açıklayamadığı ve mikrobiyal zırhında birçok delik olduğu için eleştirilmiştir. Bu durum mikrop teorisini savunanların teorinin sınırlılıklarını sorgulamasına ve tutarsızlıkları açıklamak için arazi teorisi perspektifinin unsurlarını benimsemesine yol açmıştır. Dr. Gordon T. Stewart ve Rene Dubos mikrop teorisinin, mikropların nasıl kesin olarak hastalık nedeni olduğunu açıklamakta başarısız olduğu birçok yönü vurgulayarak mikrop teorisinin dogmasına meydan okumaktadır.
Mikrop teorisi kampında yer alsalar da, çalışmaları, bir kişinin hastalık yaşayıp yaşamadığını etkileyen şeyin nihayetinde bireyin arazisi olduğunu vurgulamaktadır. Telkin edilen dogmayı bir kenara bıraktığınızda, mikropları denklemin bir parçası olarak görmeye gerek olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kuzey Carolina Üniversitesi’nde epidemiyoloji ve patoloji profesörü olan Dr. Gordon T. Stewart, 1968 yılında mikrobiyal zırhtaki çatlakları ve hastalığın daha incelikli bir şekilde anlaşılması gerektiğini vurgulayan bir makale yazdı.
Dr. Stewart, aşı karşıtı duruşu ve boğmaca aşısı programına yönelik eleştirileri nedeniyle tepkiyle karşılaştı. Daha sonra 2000 yılında Thabo Mbeki’nin AIDS Başkanlık Danışma Panelinde görev aldıktan sonra HIV “muhalifi” oldu. 1997 yılında Perth Group’tan Eleni Papadopulos-Eleopulos ve Val Turner ile birlikte HIV antikor testlerine karşı çıkan bir makale yazdı.
“HIV” proteinlerinin ve antikorlarının yeni, benzersiz, dışsal olarak edinilmiş bir retrovirüsün sonucu olup olmadığını kanıtlamak için geçerli bilimsel yöntemlerin kullanılması gerektiğini savundular. Pozitif bir “HIV” antikor testinin yalnızca AIDS’in varlığı veya gelişimi için bir belirteç olarak kullanılabileceğini ve HIV enfeksiyonunu kanıtlamak için antikor testlerini kullanmanın hiçbir bilimsel temeli olmadığını savundular. Gordon’un kendisi de Peter Duesberg’in iyi huylu “retrovirüs” teorisinin savunucularından biriydi.
1994 tarihli makalesinde, Bilimsel Gözetim ve AIDS’in Kontrolü: A Call for Open Debate adlı makalesinde Gordon, HIV’i AIDS’in nedeni ya da patojenitesi ile ilişkilendiren hiçbir mantıksal ya da bilimsel kanıt olmadığını savunmuştur. Tıp kurumunu, birçok AIDS vakasında ve risk altındaki popülasyonlarda seropozitif antikorlara dayanarak AIDS’i yanlış teşhis etmek gibi cezai açıdan sorumsuz eylemler nedeniyle eleştirdi.
“Mikrop teorisi” ve virolojiye inanan Dr. Stewart, HIV’in patojenitesini, virüsü tespit etmek için kullanılan testleri ve HIV’in AIDS’e yol açtığı hipotezini sorgulamıştır. 2016’daki ölümüne kadar Rethinking AIDS grubunun yönetim kurulunda görev yapmıştır.
1968 yılında Dr. Stewart, mikrop teorisine karşı çıkarak, bunun var olan istisnaları ve anomalileri açıklamayan aşırı basitleştirilmiş bir teori olduğunu belirtmiştir. Teoriyi, kendi varsayımlarının esiri olan bir dogmaya dönüşmekle ve konakçı/mikrop/çevre kompleksinin enfeksiyon ve hastalıkla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını belirlemede rol oynayan faktörleri ihmal etmekle eleştirdi.
Dr. Stewart, bulaşıcı hastalıklara öncelikle bulaşıcı mikroorganizmaların neden olduğu yönündeki koşulsuz iddianın mikrop dogmasının oluşmasına yol açtığını savunmuştur. Mikrop teorisi hiçbir istisnaya yer vermediği ve anomalileri ikna edici bir şekilde açıklayamadığı için ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili yeni bilgiler ışığında asla revize edilmediği için sorgulanmayan bir dogma haline gelmiştir.
Bu makele mikrop teorisi ve virolojinin yalanlarını ortaya çıkaran bir bilim insanı olan Dr. Mike Stone’nin; “The Germ Theory House of Cards – Mikrop Teorisi Kartlar Evi” makalesinden kısmi özettir. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler bu linki tıklayarak ulaşabilirler.
***
Küresel Şeytanların insanları köleleştirme gizli planlarına rağmen yerde ve gökte hiçbir şey gizli değildir. Ancak insanlar, uyanık olduğu ve mücadele etmek için kollektif olarak bir araya geldiği ve çalıştığı müddetçe Adem’in nesline düşman olan Şeytanın ve Küresel İşbirlikçi yavru şeytanlarının planları zayıftır ve kolaylıkla da bertaraf edilebilir. Çünkü Allah’ın çalıştığımızın karşılığını vereceği yönünde kesin vaadi vardır.
Merak ettiğiniz, okuduğunuz ve bir küresel planlarının daha ifşasını fark ettiğiniz için teşekkürler…
Guweste.Com
“Get up and wake up! Stop the evil!” (Kalk ve uyar! Kötülüğe de dur de.!)